Cennet, eli maşalı annelerden olmamıştı hiç. İki çocuğuna da elinin yumuşak tarafı değmemişti bugüne dek ancak karşısına geçip de böyle bir soruyla onu sorgulayan oğluna öyle sert bir tokatla vurdu ki şaplağının sesi kapı ardındaki Emre'yi bile ürküttü. "Terbiyesiz!"diye bağırdı, tüm sokağı inletecek kadar yüksek sesle. Gözlerinden sicim gibi yaşlar akarken döndü arkasını ve tek bir açıklama bile yapmadan girdi içeri. Irmak annesinin ağlama sesini duyar duymaz döndü mutfağa. O sırada Aylin de çıkageldi. Geç kaldığı Cennet'in halinden belliydi. Irmak annesinin başında ona su içirmeye çalışıyordu, Emre arka bahçenin kapısının önünde ardına geçip geçmemekte kararsız bekliyordu. Annesi doğru mu söylemişti bilmiyordu Aylin, cevabı babası biliyor olsa, ona yalan söylemeyecek tek insandı, ama aşağıda bir fare gibi kapana sıkışmış bir haldeyken ona ulaşamazdı. Bahçe kapısına yönelmişti ki Cennet seslendi.
"Buraya gel."
Geri döndü Aylin, kadının yanına gitti. "O nemrut anana söyle kendi mutsuzluğunu bulaştırmasın benim evlatlarıma, lafını sözünü bilsin, yoksa yıllar sonra Allah yarattı demem kırarım dişlerini." Annesinin ayıbını savunacak değildi Aylin, kabullenirce salladı başını. "Benim çocuklarımın babası öldü, onun hatırasını da çocuklarımın zihnini de kirletmeye kimsenin hakkı yok. Defolup gidin artık hayatımızdan, geldiğiniz gibi gidin!"
Gidecek yeri var mı diye sormazdı tabii Cennet, kendi ailesini korumaya almış, onlara kalkan olmuş güçlü bir anneydi. Ya kendisinin ki, kafasında kurduklarıyla kendi hayatını uykuyla birleştirmiş hastalıklı, anormal biriydi işte. Bir anda ona hiç annelik yapmayışı daha çok battı içine. Koşar adımlarla Emre'nin yanından çıktı arka bahçeye. Çöpe konulsun diye atılmış eski kasalardan birinin üzerine oturmuş, yüzü yerde, elleri dizlerinin üzerinde oturan Kemal'in yanına ilişti. Tek bir kasa ikisini de taşıdı, ıh demeden. Bir müddet sustu, ardından sordu.
"Sen hangi ay doğumlusun?" Kemal başını çevirip kıza baktı. "Burcunu hesaplayacağım."
"Kasım." Gülecek olduysa da yanağında sızlayan parmak izleri durdurdu onu.
"Dokuz ay geri git."
"Mart."
"Ben de martta doğmuşum." Hiçbir şey yaşanmamış gibi gülümsedi Aylin. "Annenle baban ne zaman evlenmişler?"
"Ocak."
"Bizimkiler daha önce, ocaktan da önce. Üstelik herkes senin ne kadar çok babana benzediğini söylerken sen annemin sözüne niye inanıyorsun ki? O biraz..." sesini daha bir kıstı Aylin. "Delidir!" Başını bana inan der gibi salladı. "Bin kere benim de onun kızı olmadığımı söyler durur, babamın eski sevgililerinden birinin kızıymışım. Bazen yok der sen benim kızımsın, seni ben büyüttüm. Anlayacağın annemin sözüne itibar etseydim ohoo... O şimdi seni gördü ya dur dedi ben bununla Cennet'e bir laf göndereyim, ortalığı karıştırayım, Cennet de sinirlensin. Ben de rahat rahat uyurum. Böyledir annem. Ben tanıyorum onu."
"Sen kime çekmişsin o zaman bu kadar onarmaya dünden meraklı."
"Halama derler işte. Annene haksızlık ettin, hem de annem gibi birinin lafı ile. İçeride ağlıyor."
Omzunu silkti Kemal, şu an annesinin göz yaşını düşünecek değildi. Suratı halen yanıyordu ama en çok da deli fişek kalbi, işte o ani bir şekilde paramparça olmuştu "Haklısın," diye mırıldandı. "Ama daha tehlikeyi hisseder hissetmez düşüncesizce seni de kırmadı mı annem? Annenin sözünü onaylayacak kadar hiddetle karşı çıkmadı mı?"
"İhtimal olsa babam bilirdi ve babam bana yalan söylemez. Biz kardeş değiliz Kemal."
"Olmayalım lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevda Çıkmazı
Ficción GeneralÇıkmaza düşmüş bir sokağın sevdaya düşkün sakinlerinin hikayesi. Biraz gizemli, biraz telaşlı, mutfak kokulu bir mahalleye girdik, çıkamıyoruz.