"Düşünsene, yağmur yağmış; ahmak ıslatan türünden, mis gibi toprak kokusu; kâşık kâşık yiyesin gelecek kadar iştah kabartıcı gelmiş dadanmış burnuna; sen bir kaldırım taşında oturmuş sokak lambalarının altında uçuşan tozları izliyorsun."
Fatma Çetin'den aldığı kartvizitin üzerindeki numaradan ulaştığı kadına önce adını verdi, yetmeyince kendini hatırlatacak detaylar ekledi ve sonra devam etti: "Sizinle görüşmek istediğim bir konu var. Fakat bir başka misafirim daha olacağından ancak gece vakti kabulünüzü rica edeceğim." Fatma, bir başka misafirin Cemil olduğunu hemen anladı, itirazsız kabul etti. "Başımın üzerinde yeriniz var," diyerek.
Kemal birkaç tur yolcu taşımış, el ayak çekilince baba yadigarı dükkandan gizli saklı Cemil'i çıkarmıştı. Şimdi Cemil, arabanın yan yolcu koltuğunda gökyüzünü, açık havayı, şehri, sokağı özlemiş bir halde edebiyat parçalıyordu.
"Anlatsana Kemal, acizlenmek bu yalan dünyada boşunaysa aşk neden perişan eder insanı?"
Cemil'i anlamak istediğinden değil de şu ahir ömründe görüp görebileceği tükenmiş, özgürlüğünü de kaybetmek üzere olan bir adam neyin peşinde konuşur diye düşündüğünden dinliyordu onu. Aşk dediğini duyunca biraz incinse de ruhu sözü hiç annesine getirmek niyetinde değildi.
"Aşk senin neyine dayı?"
"Aşk benim neyime," diye tekrarladı Cemil. "Aşk umudu olanın tutunduğu daldır değil mi?"
Umut da gençlere bahşedilmiş nimetler deryası değildir ya, ölümün kıyısında bir adamın bile yaşama umudu, ağır hastanın iyileşme umudu, tutsak olanın hayatı bir yerinden mutlaka yakalamadı umudu hep vardır.
"Seni bugün şair yapan ne? Merak ettim doğrusu."
Annen diyemedi Cemil, bu kısmını es geçti, dümdüz baktı şehrin akışına. "Bu şehirde yetişme telaşından yaşamayı unutan insanlar ordusu var. Sen nereye yetişeceksin, bu yaşta gece gündüz çalışıyorsun?" Açma yaramı der gibi tutundu direksiyona Kemal. "Mevsimler, yıllar, ömür geçiyor be Kemal."
"Haklısın dayı."
"Haklıyım ya." Biz bu saçları değirmende ağartmadık dercesine hatırı sayılacak yaşanmışlığına güvenle döndü yönünü. "Gençsin, yakışıklısın, dürüst, sözüne güvenilir, çalışkan adamsın. Hepsini de satın alır sağlıklısın. Hayatında neyi eksik buluyorsun da bunca hengamenin arasında ömür tüketiyorsun?"
"Böyle gördük, geleceğe yatırım diye diye büyütüldük, böyle de yaşıyoruz. Senin gibi mi olalım?"
"Aman ha, sakın benim gibi olma. Örnek alınacak tek tarafı olmayan beleş bir adamım ben. Bir yeşermiş ağacım varsa şu dünyada o da Aylin. Ha ona da bir yudum su verdiğimden değil, mübareğin toprağı verimliymiş."
Aylin'in adının geçtiği yerde tebessüm davetsiz misafiri oldu Kemal'in. Hiç rahatsız olmadı varlığından, baş köşeye oturttu ve hazırlandı peşinen ağırlamaya.
Bir sigara yakası geldi Cemil'in o vakit, muhabbet iyi oldu mu katık ederdi hemen yanına; epeydir de içmiyordu hani. Şimdilik idare edebilirim dedi bu hasreti de özgürlüğünü bastırdığı gibi günlerdir erteledi.
"Kim derdi ki, sen gelecek, ne diyeceğini bilemedin diye, ihtiyarlığından dem vurup dayı dediğin adamın kızını seveceksin." Aylin babasına onlardan mı bahsetmişti? Bir de beni seviyor diyerek. Hiç aklına gelmezdi böylesi, düşünürken şaşkınlığını ört bas etmeye çalıştı. "Peki bilir misin, ben o kızın gözünden akacak bir damla yaşa dünyayı yakar yıkarım. İçinde de ben varmış mıyım demem?" Yapardı ya da yapmazdı, Kemal de öyle kuru gürültüye pabuç bırakacak adam değildi ki. Aylin'in aceleciliğine, koştur koştur babasına şişirilmiş yaşanmışlıklar anlatmasını da hoş bulmamıştı zaten. "Duydun mu beni evlat?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevda Çıkmazı
General FictionÇıkmaza düşmüş bir sokağın sevdaya düşkün sakinlerinin hikayesi. Biraz gizemli, biraz telaşlı, mutfak kokulu bir mahalleye girdik, çıkamıyoruz.