Emre, taksiyi arkadaşına devrettikten sonra adımlarını lokantaya çevirdi. Tahminlerine göre akşam servisi bittiği için içerisi tenhaydı ve Cennet'ten Irmak için izin istemeye yüzü olacaktı. Dükkanın ön kapısından girerken kafasını kaldırıp Özlem Apartmanına doğru baktı. Bir ara Ece'ye de uğraması gerekiyordu ve bunu hiç mi hiç canı çekmiyordu. Bilinmez bir zamana ertelediği ziyarete arkasını çevirip lokantanın kapısından içeri girdi. Çelebi masaları temizliyor, Cennet örtüleri topluyordu. Tek bir müşteri dahi yoktu ortalıkta.
"Kolay gelsin Cennet Teyze nasılsın?"
Gördüğün gibi dercesine elindeki işi gösterdi kadın, Emre'ye göre Kemal'in gündüz ki densizliğinin yankıları kadının halen yüreğindeydi.
"Irmak burada mı evde mi?"
"Bulâşıkta."
Yönünü mutfağa çevirdi. Şu küçük sincapın derdini bir anlayabilse kendinden daha emin günler yaşayacağını biliyordu. Şu sıralar kafasındaki anlamsız şölenin baş rolüydü Irmak. Dünün çocuğu bugünün kadını olmuştu da kafa karıştırıyordu yetmez gibi Emre bu girdapta bulunmaktan utanıyordu. Ayıptı ettiği, bir sözün peşine düşmüş şuraya kadar gelmiş, bir de utanmadan kızın hislerini sorgulayacaktı. Kardeşiydi be, düpedüz, alanen, gün gibi açıktı ki kardeşiydi. "Irmak!" Ellerinde ıslak eldivenleri Emre'nin sesiyle dalgınlıktan düşse de elinden biliyordu ki ardındaydı adam. "Kolay gelsin." Tezgahın hizasına kadar gelip Irmak'ın yanına yaklaştı. "Sağ ol demeyecek misin?"
"Sağ ol."
"Bulâşıktan sonra bir konuşalım mı?"
"Eve gitmem lazım."
"Deniz havası alırdık."
"Ders çalışacağım."
"Tamam eve kadar yürüyelim o zaman. Ben Cennet teyzenin yanındayım." Eve kadar açıklığa kavuşur muydu gizli günahlar bildiği yoktu. Canı sıkıldı büsbütün, Cennet'in yanına yaklaşıp usulen hal hatır sordu. Kadın da onun gelmesini bekler gibi işi gücü bırakıp karşısına dikildi.
"Sana sormak istediğim bir şey var Emre bana dürüst olacaksın." Eyvah dedi adam, kadın da işkillendi Irmak'la bu kadar sıkı fıkı olmamdan. "Bu bizim Kemal evlenir mi dersin Aylin'le?" Hıh bir Aylin eksikti düşünmediği. Ne bileyim ben demek, biraz da terslenmek istemedi değil yine de karşısındaki öylesine biri değildi ki yapsındı dilediğini.
"Ne bileyim ben Cennet Teyze?" Düşünceli göründü gözüne kadın, oturmuş başka hiç derdi yok gibi bunu mu düşünmüştü yani? "Kemal'in seviyorum dediği kız olmadı hiç. Evlenirler herhalde. Umarım evlenirler. Sen evlenmesinler mi istiyorsun?"
"Sana tatlı getireyim de otur ye hadi."
Tatlı getirmek en kolay çıkış kapısıydı. Canının bir şey istediği yoktu ama bir köşeye usulca oturdu. Bir kâşık bile atası olmadığı tatlıdan nerdeyse yarım porsiyon yedi. Irmak işini bitirip eve gitmek üzere montunu giyerken de masada bırakıp kalktı.
"Ben de yarım saate çıkardım bekleseydin," dediyse Cennet, Emre'yi ekmek olmaz diye çıktı Irmak. Onunla yan yana Sevda Çıkmazı'nı bilmem kaçıncı kez tırmanışıydı ama o ilk yürüyüşleri geldi aklına. Lise ikinci sınıfta, okul kavgasına karışıp ceza aldığını abisinden saklayacağına dair söz verdiği o gün ki sohbetlerini bir kez daha hatırladı. Kemal düzen adamıydı, disiplin kurulu gibiydi aksine olacak ya Emre de darmadağınık, özgür bir ruhtu. Birbirlerini tamamlayan iki mahalle delikanlısının destansı dostluğu demiş kahkaha atmıştı. Şen gülüşü bugün gibi çınladı kulağında. Ne hayranlık duyuyordu o gülüşe hiç eksilmeden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevda Çıkmazı
General FictionÇıkmaza düşmüş bir sokağın sevdaya düşkün sakinlerinin hikayesi. Biraz gizemli, biraz telaşlı, mutfak kokulu bir mahalleye girdik, çıkamıyoruz.