"Öldürülen adam," çantasından çıkardığı defteri pat diye koydu masaya, tükenmez kalemi ile üzerine yazmaya başladı. "Şinasi Çetin." Adamın adının altını çizdi. Kemal arkasına yaslanıp esnedi. Cennet oğlunun önüne bir kahve koydu. Bu kız oğlunun başına iş açacaktı da ağzını açıp laf diyemiyordu, aşağıdaki de benim başıma iş açar mı demeden onu orada saklıyor diye. "Adam evli, iki adet oğlu var. Oğulları ikiz ve kırkbeş yaşlarına yeni basmışlar. İkisinin de ailevi ilişkileri berbat. Babasının annelerinden sonra evlendiği kadından nefret ediyorlar." Cennet de eğildi masaya, deftere yazdıklarını okudu duymuyormuş gibi. "Çünkü herkes kendinden genç kadınlarla evlenirken babaları daha yaşlısı ile evlenmiş."
"Kadın zengindir," dedi Cennet. Hem Aylin hem de oğlu dikkatlice ona bakıp çektiler bakışlarını.
"Adam da zengin," diye açıkladı, Aylin. "Sabaha kadar sorguya çektim ben babamı, dibine kadar öğrendim neymiş ne değilmiş. Mesele para değil. Aşk evliliği yapmışlar. Adam çirkin, sen de İlyas Salman," önce Cennet'i sonra da Kemal'i işaret etti. "Sen de..." daha çirkin bir adam gelmedi Aylin'in aklına. Kemal, alaya alırcasına güldü. "Gülmesene ciddi bir iş yapıyoruz şurada."
"Ciddiyetin kadar hızına da dikkat et derim, gidip yatacağım ben daha."
"Sanki ben uyudum, hemen su koyuveriyorsun. Hani bana yardım edecektin?"
Gözlerini devirerek annesine baktı Kemal. "Başıma ne işler açtığının farkındasın değil mi?" Kabul etmek zorunda olmadığı yönünde birkaç laf edecekse de bu konuda susmaya devam etti, Cennet. Bu kızla oğlu arasında bir şey olma ihtimali nedense aklının ucundan bile geçmiyordu. En çok Emre'nin sözlüsü olmasından yakınlık kuruyor diye düşünüyor olması etkiliydi bunda.
"Babamla olan ilişkisi bu ailenin çok basit. Babam yaklâşık bir haftadır kadının özel şoförüymüş."
"Katil her zaman şofördür," dedi Kemal. Zihni o kadar doluydu ki ne söylediğini ağzından çıktıktan sonra anladı. Tüm gece hem direksiyon sallamış hem de Sevda ile mesajlaşmıştı. Birbirlerine ilk kez kendilerinden bahsetmişlerdi, daha önce hiç kimse ile konuşamadığı kadar rahatça dökülmüştü Kemal de. Kız mahalle lisesinden mezundu, İstanbul da yaşıyordu ancak tastamam konumu hakkında konuşmak istemiyordu. Kemal ona yaşadığı semti söyledi, taksi şoförlüğü yaptığını, güvensin diye taksisinin plakasını bile söyledi. Yine de çekimser davrandı Sevda. Baskıcı bir ailede büyümüştü, hobisi ev işi olan sıradan ev kızlarındandı. Fakat çok okurdu, gece demez gündüz demezdi. En son okuduğu kitapları şöyle bir saydı, Kemal kitap okumayı bırakalı çok zaman olduğunu söyleyip halinden utandı. Para bulamıyordu Sevda da, bulabilse her gün bir kitap bitirebilirdi. İstanbul'un bildiği yoksul semtlerini saymaya başladı Kemal. Ne o dedi kız, ne bu. Saydığı semtlerden birinde oturuyorsa da açık vermedi. Yirmi altı yaşındaydı. Çevresine, daha doğrusu annesine göre evde kalmıştı. Evlenince de evde kalacağına emindi Sevda, ev hanımlığı dışında mahareti olmayan her kız evde kalırdı. Bu tanımı bu yüzden anlamsız buluyordu, ona evde kaldın diyenlere onurunu kırmayı başaramadıklarını müjdeliyordu. Her mola zamanında, yolcu beklediği aralarda cevap yazdı Kemal. Birçok kez şen kahkahalar attı, Sevda ne anlattı ise çok hoşuna gitti. Siyaseti sevmiyordu, evlerinde de pek siyasi sohbet edilmezdi de zaten. Yarışa dönen her türlü spor muhabbetinden de sıkılıyordu. Bir takıma bağlanan erkekleri de anlamıyordu. Kemal, koyu fenerbahçeliydi. Keşke dedi Sevda, koyulu açıklı bir şeylere gönül verseydin fenerbahçe yerine. Sokak hayvanlarını severdi, bir keresinde evlerine kırk yılın başı giren kıymalarla kedi besledi diye annesi ona çok kızmıştı. Kediler mutluydu. Zaten bu hayatta en çok hayvanlar mutlu oluyordu. Düşünebilen bir yaratık olmaktan çok rahatsızdı Sevda; mutsuzluğu, bunalımı hatta depresyonu da çok düşünmek tetikliyordu. O yüzden çocuk çağdan beri yazıyordu. Ne bulursa, ne isterse? Bazen ilham perileri kaçmasın diye çantasından çıkardığı defteri kaldırıma koyup aklına gelenleri yazdığı oluyordu. İlham perilerine inanıyordu, onlarla randevulaşmadıkları için çantasında her zaman bir defter bulunuyordu. Kemal yazmıyordu ama yazanlara saygılıydı. Sokak hayvanları ile arası iyiydi, lokantanın arka bahçesinde bir dolu hayvan besliyorlardı. Düşünmekten rahatsız değildi. Ya düşünmek için beyin verildiği halde bunu inkar ederek yaşayanlardan olsaydım diye şükrediyordu haline.
"Belki oğullarıdır. Çünkü babama iftira atanlar da bu haramzede ikizlermiş. Demişler ki babamın güya kart üvey anneleri ile ilişkileri varmış da babalarını ondan öldürmüş babam." Olur mu olur diye düşündü Cennet, Cemil hangi yaşa gelirse gelsin paraya tamah edebilir, cebi dolu kadınlara kendini peşkeş çekebilirdi. "Maalesef ki en son babamla mesajlaşmış adam, kendi şoförünü almadan gittiği yerde biraz fazla içmiş ve ona ulaşamayınca babamı aramış. Babam onu istediği gibi teknesine bırakmış ve dönmüş. Adam sabah teknede ölü bulunmuş. Kamera kayıtları bile babamdan başkasını görüntülememiş. En son teknenin bulunduğu yere babam gelmiş çalıştığı arabayla ve biraz kalıp çıkmış."
"Şimdi sormazlar mı adama? Sen düne kadar doğalgaz tesisatı yapıyordun şoförlük nereden çıktı diye?"
Düşmanına bakar gibi çatık kaşlarıyla baktı Kemal'e Aylin. "Ne kadar borcumuz var bizim sen biliyor musun?"
"Ben sizin borcunuzu niye biliyim? Benimkini biliyorum o da bana yeter."
"Bu işin getirisi iyiymiş."
"Bence tesisatçılıkta da iyi para varmış, dün aldığımız rakam hiç de fena değildi."
"Kaç günlük emek var diye sorma tabii orada."
"Ben niye sorayım, emeksiz yemek olmaz zaten. Mesela şu an annem bizi dinliyor, Çelebi yine geç geleceğini bildirmiş, yemekler yetişmeyecek."
"Aylin yardım edecek bana."
"Hıh dikkat et de milletin midesi delinmesin." Kalktı ayağa Kemal. Aylin de onunla birlikte kalktı.
"Nereye gidiyorsun?"
"Yüksek müsaadelerinizle evime gidip yatacağım sahip. Ben zavallı kölenize birazcık uykuyu çok görmeyiniz lütfen."
Aralarındaki didişme hoşuna gitti Cennet'in keyifle gülerken Kemal paltosunu aldı. "Hani bana yardım edecektin?" Düştü peşine Aylin. Kemal arka bahçesinin kapısını açınca irice bir kedi içeriye girmek için davrandı diye ayağını kapı girişine koyup itekledi hayvanı.
"Uyuduktan sonra sağlam kafa ile düşünüp sana fikir vereceğim."
"Neden itekliyorsun hayvanı bırak girsin?"
"Burası insanların yemek yediği bir iş yeri, hijyenik olmak zorundayız."
"Kediler pis değildir!"
"Pis değiller diye kazanların içinde gezmelerine gerek yok değil mi?"
Hırsla kapattı Kemal kapıyı. Yer yüzünde ne kadar hayvan sever kız varsa onu bulmuştu. Kapı önünde besliyordu, asla bir tanesine zarar vermiyor, aksine yaralı olanı görse kucağına alıp yarasına bile bakıyordu ama lokanta mutfağında kedi besleyecek kadar yoğun hisleri yoktu hiçbirine.
Aylin içeri dönüp defterini kapatıp çantasına koydu. "Biliyor musun Cennet Abla bana burada hiç kimse dikilecek, onarılacak kıyafet getirmiyor." Cennet, sıcak suyu tencereye boca etmek üzereyken dikkat kesildi kıza. "Beni işe alsana, hem bu kız niye burada demezler."
"Yine de derler kızım, herkes bilir ki Cemil'in kızını ben işe almam."
"Ne yani, babası seni yarı yolda bıraktı diye kızına da mı düşman olmalısın? Bu insanlar çok gaddar. Üstelik benim babam gitti, annem hasta ve bizim paraya ihtiyacımız var. Bence senin de elemana ihtiyacın var. Ben ne kadar verebilirsen razıyım. Elim yemeğe yatkındır, hem sözünden de hiç çıkmam. Çok çalışırım."
İhtiyacı olduğu açıktı zaten, her ikisinin de. Çok düşünmeye gerek olmadığına karar verdi Cennet, kızı işe alırsa babasına bakması da kolaylaşır, kendine de yeni bir yardımcı olurdu.
"İyi hadi çenenden çok eline yüklen de yetiştirelim şu yemekleri. Tıpkı baban gibi laf ebesisin sen de. Allah Seyhan'a kolaylık versin."
Hemen bir önlük buldu üzerine Aylin. "Ben onun oğluyla evlenmeyeceğim."
"Ee sözlendiniz."
"Babam istedi diye sözlendim, beni aradığı falan da yok. Ben de onu aramıyorum. Ayrılırız biz yakında."
"Deme ya, üzüldüm bak Emre çok iyi çocuktur."
"Boşver sen Emre'yi Cennet abla, ben ne yapayım şimdi onu söyle?"
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevda Çıkmazı
General FictionÇıkmaza düşmüş bir sokağın sevdaya düşkün sakinlerinin hikayesi. Biraz gizemli, biraz telaşlı, mutfak kokulu bir mahalleye girdik, çıkamıyoruz.