열아홉

1.2K 110 75
                                    

Kahkalarla gülen sevgilisini izledi bir süre. Onu gülerken görmek dünyalara bedeldi. Onu gerçekten çok seviyordu.

"Hyuck, sence de biraz fazla gülmedin mi?"

Gülmesini durduramayan Hyuck eliyle saçma sapan hareketler yapıyor ve gülümseyerek kendisine bakan Mark'a bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

"Ama çok komik düştün. Kendini görmeliydin!"

Geri geri giden sevgilisine baktı. Salon ve koridorun bitişiğinde olan küçük merdiveni görmüyordu. Mark onun düşeceğini anladığında yüzüne sinir bozucu bir gülümseme kondurdu.

Tahmin ettiği gibi Hyuck arkasındaki küçük çıkıntıyı fark etmeyip düştüğünde kahkahasını koyverdi. Hyuck ise düşümenin etkisiyle şaşırmış daha sonra ise ağlamaklı sesler çıkarmıştı.

Bunun ne anlama geldiğini biliyordu Mark. Bu yüzden yerinden gülerek kalktı ve hala yerde oturan sevgilisini kucağına aldı. Hyuck ilgi istiyordu ve Mark istediği ilgiyi ona verecekti.

Onunla birlikte koltuğa oturdu. Yanaklarıyla oynadı bir süre. Tombul ve yumuşaklardı, Mark onlara dokunmaya bayılıyordu.

"Yarın gidip nikah tarihi almaya ne dersin?"

Donghyuck bir süre sevgilisine ağzı açık baktı. Ne dediğini idrak ettiğinde ise çığlık atarak Mark'ın boynuna sarıldı. Sonunda evleneceklerdi ve bunu uzun zamandır istiyordu Hyuck. Birlikte yaşıyorlardı ama birlikteliklerini resmileştirmek farklıydı.

"Seni çok seviyorum Minhyung. Çok çok çok çok!"

Yüzünün her yerini öpmeye başladığında Mark da onunla birlikte gülüyordu. Hyuck'un mutlu olması demek kendisinin de mutluluğu demekti.

"Ben de seni çok seviyorum sevgilim."

***

"Chenle yanıma gel!"

Chenle onu dinlemeyip okul koridorunda koşmaya devam ediyordu. Jisung ise gözlerini devirerek peşinden gidiyordu. Bugün sadece üç ders olduğu için çoğu kişi okula gelmemişti ve koridor boş sayılırdı.

"Düşeceksin aptal!"

Chenle'nun ayağı takıldığında söylenmeyi bırakıp onun peşinden koştu. Düşerse ağlayacak ve sürekli sızlanacaktı.

Sonunda Chenle'ya ulaştığında sweatinin şapkasından tutarak onu kendine çekmiş ve kollarını etrafına sarmıştı.

"Neden koşuyorsun deli gibi?"

Chenle omuzlarını sallayarak elinden kurtulmaya çalışmış ancak başarılı olamamıştı. "Canım sıkılıyordu, aksiyon arıyordum."

Jisung gülerek önce yanağını öpmüş daha sonra ise öptüğü yeri ısırmıştı. Acıyla bağıran çocuğu serbest bırakarak bu sefer kendisi koşmuştu. Chenle ise yanağını tutarak onu kovalıyordu.

"Bu yeterince heyecanlı oldu mu?"

İkisi de boş okul koridorunda gülerek koşuyorlardı. Jisung önüne çıkan sınıf arkadaşı Mi Cha'ya hızını alamayıp çarpmıştı. Çarpmakla kalmayıp birde üzerine düşmüştü.

Bu durumu gören Chenle ise öfkeyle bakıyordu ikisine. Jisung'un kalkmasını beklemeden arkasını döndü ve geldiği yoldan yürümeye başladı. Sınıfa geldiğinde ise en arkadaki sıraya oturdu. Çoğu kişi olmadığı için sıralarda boştu. Sınıf mevcutları zaten azdı ve bugün sadece 7 kişilerdi. Chenle da neden geldiğini bilmiyordu.

Jisung kızın üstünden kalktığında yardım edip onun da kalkmasını sağladı. Özür dilediğinde sınıf arkadaşı sorun olmadığını belirterek sınıfa gitmeyi teklif etti. Chenle'yu etrafta göremeyen Jisung sınıfta olduğunu düşünerek kabul etti.

Chenle sınıfa giren ikiliyi gördüğünde elindeki kalemi biraz daha sıktı. Ardından elinde hissettiği acıyla kalemi sıraya fırlattı. Kalemin ince ucu avucunun kenarına girip kanamasını sağlamıştı. Canının acısı ve sinirle sıraya kapandı. Ağlamak istemiyordu ancak canı cidden çok acımıştı. Ayrıca Jisung'a da sinirliydi.

Jisung sevgilisinin yanına oturarak omzunu dürttü. Ancak Chenle ona tepki vermiyordu. Jisung saçlarını okşamaya başladığında Chenle'nun ağzından bir hıçkırık kaçmıştı.

Jisung endişelenerek kafasını zorla kaldırdığında diğerinin ağladığını gördü. Ne olduğunu sorduğunda Chenle cevap vermek yerine ondan uzaklaşmayı denemişti. Ama Jisung buna izin vermemiş onu omuzlarından kendine çekerek sarılmıştı.

Kulağına rahatlatıcı bir şekilde bir şeyler söylüyor ve bu Chenle'yu gerçekten sakinleştiriyordu. Omzundaki başını kaldırdı ve gözyaşlarını silerek elini gösterdi.

Jisung kaşlarını çatmış ve Chenle'nun avucunu öpmüştü. Kendisine zarar verdiği için çocuğa kızmayı da unutmamıştı.

***

"Uyan! Uyan! Uyan!"

Jaemin yatakta zıplayarak uyuyan Jeno'yu kaldırmaya çalışıyordu. Jeno ise ona inat gözlerini açmıyor ve uyumaya devam ediyordu.

Dün Jaemin'in film izlemek istemesi üzerine geç yatmışlardı. Jeno bu kadar uyluluyken Jaemin'in enerjik olmasına hayret ediyordu.

"Uyansana öküz!"

Bağırarak Jeno'nun üzerine atlamasıyla jeno ağzından acı bir inleme çıkarmış ve gözlerini açmıştı. "Uyandım işte, ne istiyorsun?"

Jaemin dudaklarını büzerek Jeno'nun çıplak sırtına saçma şekiller çiziyordu. "Seni istiyorum."

Jeno kapattığı gözlerini açarak oturur pozisyona gelirken sırtında oturan Jaemin yatağa düşmüştü. Jeno'nun bu kadar heyecan yapmasına içten içe gülüyordu.

"Neden başında söylemiyorsun? Boşuna vakit kaybettik."

Jeno'nun, Jaemin'in üzerine çıkmasıyla altta olan kahkahasını bastıramamıştı. Jeno'yu iterek üzerinden kalkmasını sağlandıktan sonra dudaklarına küçük bir öpücük kondurarak yataktan çıkmıştı.

"Kahvaltı hazır aşkım, seni bekliyorum."

Ardından gülerek mutfağa koşmuştu. Jeno ise tabiri caizse mal gibi kaldığını hissediyordu. Bunu Jaemin'e ödetmeyi aklına yazarak banyoya gitti. Uykusu açılmıştı.

_________________

Beklettiğim için özür dilerim bu hafta biraz işlerim vardı. Fırsat bulduğumda ise diğer kitabıma bölüm atabildim. Kusura bakmayın.

Reklam da yapayım biraz. 'Hate or Love' adlı kitabıma bakmayı unutmayın. Sizi seviyorum!

Umarım beğenirsiniz!

~Maria'

Best Friend × NoMin ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin