BÖLÜM9️⃣

145 14 3
                                    

Selamlar ve İyi Okumalar🖤🤍🙏

Göz kapaklarım son zamanlarda olduğu gibi yine kendi içlerinde kapanmak istercesine, savaş veriyorlardı. Kafamı kantin masasının üstüne koyarak, gözlerimi dinlendiriyordum. Bir yandan da Efe'nin zevzekliğini dinliyordum. "Siz de güzeliz diye dolaşıyorsunuz ama yüzünüzün yarısı boya badana kime süsleniyorsunuz anlamıyorum ki?", Deren homurdandı. "Salak mısın Efe? Bak bakayım şu yüzume hiç makyaj var mı? Yok. Alt tarafı bi föndoten, bi rimel neyi boya badana Allahını seversen. Zaten ben doğal hâlimle de mükemmelim" Efe kafasını yawhehe der gibi salladı. O sırada Deren "Bak" diyip, eliyle Efenin elini kavradı ve kendi yanağına koydu. Bu hareketiyle Efenin şaşkınlığı ve heyecanı yüzünden okunuyordu. Deren de ne yaptığını sonradan anlamış olacakki kendi elini çekti. Efe ise elini Deren'in yüzünde gezdirmeye devam etti. Deren bakışlarını kaçırıyordu. Bu hallerine kıkırdamadan edememiştim.
Efe elini daha da sürttü ve Deren'in suratındaki sözde sadece föndoten dağıldı. "Şuna bak hele. Birde hiç makyaj yokmuş. Kızım bu sadece föndoten sürmüş hâlinse makyajlı hâlini görmek istemiyorum."   Deren'in sinirli bakışları Efe'yi hedef aldı, elini yüzünü gösterircesine sallarken "Kaçacak delik ara Efe Kuyucak. Bu makyajı dağıtmanın hesabını sana ödeteceğim." dedi. Birazdan kovalamaca başlayacakmış gibi duruyordu. Bunu önlemek için bu sefer konuşan ben oldum.

"Deren zaten makyajın bozulmuş bebeğim. Gitte tuvalette yenile yada tamemen sil daha fazla rezil olma ha kuzum?" benim konuşmamla ikiside bana döndü. Aynı anda "Konuştun!" dediler, bebeğinin ilk adımlarını gören ebeveynler gibi heyecanla.

"Evet konuştum da biraz daha böyle dikilirsen eski hâlime geri dönmeyi düşünceğim kanka." dememle bana "sakınn" dedi ve Efeye kaş göz yapıp benimle konuşmasını söyledi.
O tuvalete giderken, Efe de yanımda yerini aldı.

"Söylesene Mısra Kuş, ne oldu sana bir haftadır ne konuşuyorsun, ne yiyorsun, resmen yaşamıyor gibisin kızım. Ne oldu? Hiç anlatmayacak mısın bize? Bak etrafında gül, konuş diye pervane oluyoruz. Bunu maaşla yapsam daha kârlıydım anasınısatayım" dedi değişen tavırlarıyla. Haklıydı, benim için uğraşıyorlardı. Efe , Deren ve Erhan...

Kaanla bahçedeki konuşmamızın üstünden yaklaşık 2 hafta geçmişti. İlk 1 hafta gayet iyi gibiydi. Derene olanları anlatmıştım. O da benim gibi şaşırmış daha sonra da Zamanına bırak Mısra. Zaman herşeyin ilacıdır. Kendini bir tepki ya da karar vermek zorunda hissetme. Zaman zaten senin yerine karar verir. Demişti.
O bir haftada Kaanla muhattap olmuyordum. O da beni sıkmamak adına, sadece uzaktan izlemekle yetiniyordu. Hep yaptığı gibi... Sonra Erhanla bağlarımız güçlenmişti. Onu daha çok benimsiyordum. Fakat ondan sonraki hafta gece kâbuslar, sürekli aynı replikler, görüyor ve duyumsuyordum. Sanki bir senaryo vardı da, ben hep o senaryonun içinde oynuyordum. Sürekli, sürekli. Hatta bazen bu sesler, görüntüler uyanıkken de karşıma çıkınca sinirden kafayı yiyor birşeyleri yıkıp, yakıyordum. Tabi bunlar yalnız ve evdeyken oluyordu. Onların yanında olsa ne yapardım? Bilmiyordum. Kafamı 2 yana salladım.

"Ne olduğunu ben bile anlamıyorum ki Efe. Kendimi çözemiyorum. Yorgunum çok yorgun, uyumak istiyorum fakat ruhum reddediyor. Kısa bi dalma yaşasam, uyanmak istediğimde de karanlık ve sonsuz uyku beni daha da çekiyor. 2 taraflı kabus yaşıyorum. Sizi de korkutmak istemiyorum. Endişelenmenizi. Sizi de kendim gibi ruhsuz görmek istemiyorum. Acılarıma dahil olmanızı hele hiç." Beni şöyle bir süzdü. Ve yüzüne üzgün bir ifade yerleştirdi anında.

"Mısra ben gerçekten bu kadar bunalımda olduğunu farkedemedim. Gerçekten. Ama ya biz acıları istiyorsak? Biz sana değer veriyoruz. Ve acılar paylaştıkça azalır. Şahsen ben acılarını, dertlerini seninle birlikte omuzlamak istiyorum." Bu sözlerine tebessüm ettim. Aşırı samimiydi.

"Söz veriyorum ben dertlerimi paylaşmayı öğrenir,öğrenmez ilk sana açacağım. İlk seni arayacağım. Tamam mı? Ama şimdi bu konuştuklarımızı Deren yada Erhan bilsin istemiyorum. Lütfen" diyip, ona en masum yüz ifademi sundum. O da dayanamayarak

"Bakma şöyle kedi yavrusu gibi. Tamam söylemiyorum. Ama bunu sen anlatacaksın onlara. Söz mü?" Kafamı aşşağı yukarı salladım. O sırada yanımdaki sandalye çekildi ve Erhanla gözlerim buluştu. Ona içten bir gülümseme yolladım. O da beni göğsüne çekti, kollarını bana sardı. Bende ona karşılık verdim. Efeye bakındığımda, çoktan gitmiş olduğunu farkettim. Erhan'ın elleri saçlarımda gezerken birden bire yine o sesleri duymaya başladım.

"Sana onu benden alamayacaksın dedim. Yetmedi mi verdiğim para kızımı sana vermeyeceğim."

Devamının geleceğini bildiğimden, hızla Erhan'ın kolları arasından çıktım. Erhan bana sorgulu gözlerini dikmişti. "Şey ben bi lavaboya gideceğim. Elime yüzüme su vurmam gerek. Zilde çalacak zaten. Beni bekleme sınıfa geç" dedim ve yanağına bir öpücük kondurdum. O da gülümsedi ve sınıfa gitti. Ayaklarım kendiliğinden en üst kata çıkıyordu. Çatı katının lavabosuna girdim. Burada pek kimse olmazdı. Çünkü girmek yasaktı. Sonra zihnimdeki senaryo oynamaya devam etti.

"Ben kendimi düzelttiğimde, onu geri alacağımı söylemiştim. Onu bana vermek zorundasın."

"Kendini düzeltmiş hâlin bu mu? Gece içip içip, küçücük kıza vurmak mı? O izleri görmediğimi mi sanıyorsun ha?!"

"Benimle âlâkası yok ona annesi bakacak. O istiyor. Yoksa ben çok mu istiyorum o kızı? Onun ihtiyaçlarına para baymak hoşuma mı gidiyor sanıyorsun?!" Bu sefer diğer adamda sesini yükseltmişti.

"Adı üstünde ihtiyaç pislik herif! Benden aldığın paraların ve gücün üstünde hüküm mü sürmeye çalışıyorsun şimdi de zibidi?! O benimle kalacak. O kadar."
Gözlerim buğulandı. Yaşlı adamın bana hitaben sesini işittim.

"Küçük meleğim neden uyandın?" Aynı anda diğer adamın da sesi...

"Bebeğim? Hadi gel anneye gidelim. Çok özledi seni. Sende özledinmi?" Bu sefer benim cılız sesim

"Annem mi? Annem nerede ki? Çok özledim ben onu ama. Seni de özledim." Gözümden bir damla firar etti.

Sanki o anları yaşıyormuşçasına, gözümden bir damla düştü. Daha sonra karşımdaki ayna da o yaşlı adam belirdi.

"Küçük meleğim neden uyumuyorsun?"

Sürekli bunu tekrar edip, üzerime geliyordu. En sonunda dayanamadım. Tiz bir çığlık atıp, yumruğumu aynaya geçirdim.

"Defol buradan! Uyuyamıyorum anlamıyor musun? Yeter artık susss!!!!"

Ayna parçalarının yere düşerken çıkardığı sesle o yaşlı adamın sesi birbirine karıştı. Ellerim kanlar içindeydi. Bu sefer yine o adam;

"Yine mi vurdu o pislik herif sana. Canın acıyor mu meleğim?"

"Benim canımı sen yakıyorsun. Sen! Git buradan istemiyorum seni. Herneysen, hemen burdan defol!" Çığlıklarım git gide artıyor, ellerimle saçlarımı çekistiriyordum. Kendime engel olamıyor, sanki beynime söz geçiremiyor gibiydim. O sırada lavabonun kapısı gürültüyle açıldı. Gözlerim buğulu olduğundan kimin olduğunu tam görememiştim. En son anımsadığım şey, o yatıştırıcı sesin "Sakinleş, ben buradayım." diyip, beni sarmalamasıydı.

Oy ve Yorum Lütfen🙏👀💜

Okuldaki KorumaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin