Yine yıldızlar pırıl pırıl parlıyorlardı. Her geceme eşlik ediyorlardı. Dert ortaklarımdı. Onlardan başka kime anlatabilirdim ki derdimi? Çevremdekiler yıldızlara benzetirdi beni. 'Yıldızlar gibi göz alıcısın.'derlerdi.
İşte o zaman başlamıştı derdimi yıldızlara anlatmam. Benim ne yaşadığımı bir ben bir de yıldızlar bilirdi. Yaşamıyordum ama ölmemiştim de. Mutlu da değildim mutsuz da. Tek bildiğim vardı kızım Fatma Hüma'm ve ona adayacağım ömrüm. Sabaha kadar yıldızlarla yine dertleşmiştim. Bana bir şey demiyorlardı ama karşıda çıkmıyorlardı. Konuşup konuşup yorulmuş uyumuştum. Kolumun dürtülmesiyle uyandım.
"Hadi anne kalk. Aybüke ile kahvaltı hazırladık sana."
Elimi gözüme götürüp doğruldum. Gözlerim ağlamaktan ağrıyordu.
İki elini tek tek öptüm.
"Sen bu minik ellerle mi yaptın?"
Çok uykusuzdum, kendimi esnemekten alıkoyamıyordum.
"Anne! Esniyorsun hala. Daha çay toplamaya gidiceğiz. Ben aşağıya iniyorum."
Kendini sallaya sallaya gitti. Daha yedi yaşındaydı ama her işte kendini ortaya koyuyordu. Çay toplamaya gelen tek çocuk sayılırdı, bir tanesini dahil etmezsek.Yataktan kalktım, rutin işlerimi yapıp aşağıya indim. Sofranın başında ikisi de ayakta beni bekliyorlardı. Sofrayı dönüp baktığımda eşsiz bir sofraydı, bir kuş sütü eksikti. Sofraya yaklaştığımda kızım sandalyeyi çekti. Kızıma öpücük atarak oturdum.
Kahvaltı edip yöresel kıyafetlerimizi giydikten sonra çay toplamak için yola koyulduk. O kadar iyi bir çevrem vardı ki bunca insanın arasında mutsuz olmak imkansızdı. Çay toplanan yere vardığımızda karadeniz türküleri sesi geliyordu. Kadınlar hem söylüyor hem çalışıyordu. Böyle arkadaşlarım varken nasıl mutsuz olabilirdim ki!
'Çayelinden öteye gidelum yari yari gidelum yari.'
Yanlarına gidip eşlik ettim. Emine radyodan türküyü değiştirdi.
'Ordu'nun dereleri
Aksa yukarı aksa.'
Hayır bu o türküydü, bana onu hatırlatan hiç bir şeyi duymak istemiyordum.
"Kapat şu türküyü!"deyip kendim kapattım.
Sesimin yüksek çıktığını duyan kızım yanıma geldi.
"Anne bir şey mi oldu?"
"Yok...Şey...Bu türküyü sevmiyorum."
Arkama döndüm. Bana şaşkın şaşkın bakıyorlardı.
"O yüzden biraz yükseldim."
Arasından biri "Haydi, kadunlar devam edun da!"dedi.Herkes işine devam etti.
Çalıştılar, söylediler, horon teptiler. Ben onlara eşlik etmedim. Sessizce çay topladım, o türküyle daldım.8 yıl önceye gittim.
Her zaman gittiğimiz yere yaylamızın aşağısındaki dereye gitmiştik. Kayaya sırtını dayamış ben de başımı omzuna dayamıştım. Ondan başka kimsenin yanında mutlu değildim. Ondan her ayrılışımda tekrar özlerdim. Başımı yüzüne kaldırdım. O da bana baktı. Yalancı aşık bakışlar olduğunu nereden bilebilirdim ki!
"Beni hiçbir zaman bırakmayacaksın değil mi?"
Başını dereye doğru çevirdi. Ağzından o türküyü mırıldandı."Ordu'nun dereleri
Aksa yukarı aksa
Vermem seni ellere
Ordu üstüme gelse "O günleri hatırlamak hiç iyi gelmiyordu. Bana göz yaşı olarak dönüyordu. Gözümden akan yaş elime inmesiyle irkildim. Yanıma döndüm. Fatma Hüma yanımda değildi. Etrafa bakındım. İleride yaşıtı tahmin ettiğim bir oğlanla konuşuyordu. Düşündüklerimi kızım kanıtlamıştı.
"Fatma! Gel buraya."Arkadaşıyla vedalaşıp yanıma geldi.
"Fatma seni bir daha getirmeyeceğim."
"Anne yaaa... Neden?"
"Kızım sen o çocuk için geliyorsun her seferinde buraya."
"Anne seviyorum."
"Kızım sevmeyeceksin, hiç bir erkeği sevmeyeceksin."
Sanırım eski zamanı düşünmemin etkisiyle fazlaca sinirlendim, kızımdan çıkardım.
Bir yandanda kızımında benimle aynı hataya düşmesini istemiyordum.
Çay topladıktan sonra evimize döndük. Fatma Hüma bana küs gibiydi. Konuşmuyordu.
Koltukta oturmuş, kollarını bağlamış, kaşını çatmış oturuyordu.
Yanına yaklaştım, önünde diz çöktüm.
"Annecim, sen bana küs müsün?"
Cevap vermedi, bana bakmadı bile.
"Hı?"dedim. Bana dönüp baktı.
"Evet küsüm.Ben seviyorum diye sen bana kızıyorsun."
Bu yaşta ne sevgisiydi yahu?
"Kızım ben seviyorsun diye değil üzüleceksin diye kızıyorum. Hadi... Barışalım."
"Bir şartla..."
Gözlerinin içine baktım. Hemen söyleyiverdi.
"O beni götürdüğün dereye gidelim."
O dere kızımda da bağımlılık yapmıştı. Ona özlem duyduğum ilk yıllar kızımı o dereye götürürdüm. O da böyle her aklına geldiğinde oraya gitmek isterdi.
Mecburen götürürdüm.
"Tamam o zaman. Bana yardım et, bir şeyler hazırlayalım. Orada piknik yapalım."
"Yaşasın!"diyerek bağırdı. Gözlerinin içi gülüyordu. Onun mutluluğuna nelerimi vermezdim ki?
Piknik sepetimizi hazırladıktan sonra üstümüze bir şeyler alıp çıktık. Bir elimde kızımı bir elimde sepeti tutuyordum. O kadar tatlıydı ki bana sürekli bir şeyler anlatmak isterken. Anlattıklarından sıkılmıştım ama ona asla belli etmiyordum. Onu dinlemekten kaçamak yapıp karşıya baktığım da hayatımın şokunu yaşadım. Karşımda o vardı. Gördüğüme inanamıyordum. Gözümü açıp kapattım ama yine karşımdaydı. Yüzü solmuş, sadece bana bakıyordu.
Kitlendiğimi gören kızım "Anne bu adam da kim?"dedi.
Şimdi dönüp kızıma baktı, yüzünde biraz şaşkınlık biraz da öfke vardı. Ben şimdi ne yapacaktım? Kızıma ne cevap verecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkbazî
ChickLitNe acımasızlık seviyormuş gibi yapmak. Ben ona kör kütük aşıkken! Ben mi çok saftım yoksa o mu çok iyi oyuncuydu? Sekiz yılım kendime bu soruları sorarak geçmişti. Bir de hayatımın mutluluğu kızım vardı. Artık onun için değil kızım için yaşayacağı...