3.Bölüm

84 7 2
                                    

Oy ve yorum atmayı unutmayın^^
Sizleri seviyorum...
İyi okumalar dilerim...

3.Bölüm:Polis

"Yangınla yağmur peşi peşine"

(Adamlar-Doldum)

Gün olur elinden herşeyin geldiğini bildiğin an birşey olmaz diye bırakırsın herşeyi,hiçbir şey yapmamayı seçersin. Bilmezsin çünkü....
Bilemezsin ne olacağını, anlayamazsın...

İşte ben de bunu yaptım birşey yapmadım, bilemedim ve şuan bunun sonuçlarını alıyorum. Eda kayıp...
Ayaklarımıza batan onca şeyi umursamadan koşmaya devam ettik ayakkabılarımız ellerimizde. Şu an karakoldayız. Ayaklarımızı sargı beziyle sardılar,ayakkabılarımızı giydirdiler...
Hepimiz ağlıyoruz Duygu, ben, İrem, Müjgan abla, Yusuf abi... Hepimiz. Hepimiz ağlıyoruz. Yusuf abi belli etmiyor ağladığını. Gözleri donuk...
Ama içinde fırtına var. Ağlamalar var,  yangınlar var. Ve o Müjgan abla daha üzülmesin diye etrafında dönmekten ve ellerini avuşturmaktan başka birşey yapamıyor...

"Kızlar şimdi hepinizi toplu sorguya alıcağız, hiç bir şeyi geçmeden anlatın tamam mı?" dedi yanımıza gelen kadın bir polis memuru yumuşak bir sesle. Hepimiz dolu gözlerle ona döndük ve teker teker kalktık. Sonra da polis memurunu takip ederek sorgu odasına girdik.
Kadın eliyle oturmamızı işaret etti, dediğini yaptık. Ardından o da önümüze oturdu.
"Merhaba, ben Özge. Biliyorum üzgünsünüz ama arkadaşınız Eda'yı bulabilmek için sizin de yardımınıza ihtiyaçımız var. O yüzden lütfen bu gün neler olduğunu baştan sona kadar anlatın..." dedi gülümseyen ama oldukça üzgün görünen bir yüz ifadesiyle.
Göz yaşlarımı silip derin bir nefes aldım. Ve konuşmaya başladım.
"Bu sabah her zaman ki gibi neşeli bir şekilde kalktık..."
Duygu benim anlatamayacağımı görüp anlatmaya başladı.

_

"Peki çocuklar. Siz isterseniz yarın okula gitmeyin. Hatta bizzat ben okulu arayıp sizin için 2 hafta izin isteyeyim. Sonuçta..." derin bir nefes alıp devam etti "arkadaşınız Eda o okulda kayboldu. Aranızdan birine bir şey olsun istemeyiz..." dedi polis. Halimizden o kadar iyi anlıyordu ki...
Sonra yavaş yavaş kalktı ve bize çıkmamız için kapıyı gösterdi...
Çıktık...

Tekrar sulu gözlerimizle Müjgan ablaların yanına gidip yerlerimize oturduk. Bizden sonra Müjgan ablayı da aldılar. Ondan sonra da Yusuf abiyi.

Gece saat 1 olmuştu çoktan. Polis memuru abla hepimize küçük karton paketlerde satılan birer vişne suyu gerirdi. Ölmeyelim diye felan herhalde diye düşünüp içtik...
Tabii Müjgan ablalar hiçbir şey ağızlarına sürmediler.
"Çocuklar siz artık gidebilirsiniz...
Okulunuzdan da izin aldık zaten 2 haftalığına. Yorulmuştursunuz zaten, gidin uyuyun yarın erken kalkarsınız..." diye mırıldandı polis hanım. Yavaş yavaş kalkıp eşyalarımızı aldık. Arkamızı dönüp gidecekken Müjgan abla bize seslendi.

"Eşyalarınızı toplayın. Yarın akşam şöförümüz gelip alacak sizi. Bir hafta bizimle kalırsınız, sonrasına o zaman bakarız..." diye mırıldandı. Başımı salladım ve kızlarla yavaş yavaş karakoldan çıktık. Yorulmuştuk belkide, ama hissetmiyorduk. En azından ben hissetmiyordum. Dışarıda bizi gören bir daha bakıyor ama umrumuzda olmuyordu...

Eve yarım kilometre kala yere çöktüm. Kızlar durup bana baktı. İki elimi yere koyup bir elimi yumruk yaptım. Başımı yere eğip ağlamaya başladım.
"Ah,Eda'm ah! Nerelerdesin? Nerdesin? Kimlesin? Ela'm ne olur gel! Ne olur..." diye bağırdım. Duygu bana dolu gözlerle bakıyordu. Belki de ağlıyordu. Bilmiyorum. Birden bir eli omzumda hissettim. El kızlardan birinin değildi. Kim olduğunu merak edip yüzüne baktım. Tanımıyordum çocuğu...
Sonra kızlara baktım. Onlarda şaşkın gözlerle bize bakıyordu. Çocuk bana elini uzattı. Düşünebilecek halde değildim. Bu yüzdende elini tuttum.
"Ben Bartu..." dedi. Sanki beni avutmak için tebessüm ediyordu. Kendimi tutamayıp ona sarılıp ağladım. Kim olduğunu daha demin öğrendiğim birinin omzunda ağlıyordum. O da bana sarıldı. Ağladı...
Kimdi,neydi bilmiyorum. Eda ile alâkası var mıydı bilmiyorum. Tek bildiğim bu çocuğu son defa görüyor olmayışımdı. İçimden bir sen bana 'bu çocuğu senin son görüşün değil' diyordu.
"Hadi eve gidelim,herkes size bakıyor." dedi İrem. Başımı yukarı aşağı sallayıp kalktım. O çocuk da kalktı. "Bende gelebilir miyim? Şeye..."
Duygu 'evet' anlamında başını salladı.
Sonra da benim kolumdan tutup eve doğru yürüttü. Bayılmak üzereydim. Sağa sola eğiyordum başımı. Darmadağın olmuştum. Duygu'nun bir ara o çocuğa bakarak beni gösterdiğini gördüm. Ne olduğunu bilmiyordum. Bir anda çocuk beni kucağına aldı ve yürümeye başladı. Kırk beş kilo olduğumdan beni taşırken yavaşlamıyordu sanırım.
Hiç düşünmeden başımı omzuna koydum. Ağladım ağladım. Çocuğun tişörtünün bir bölümü tamamen ıslanmıştı ama çocuk birşey yapmıyordu. Sonunda eve ulaşmıştık.
Bir erkek sesi duydum anında "Duygu! Güzelim ne oldu? Niye ağlıyorsun?" dedi ses. Bu Ege idi. Tanıştırayım...Ege. Duygu'nun sevgilisi...
"Sakin ol hayatım. İçeri geçelim anlatacağım." dedi Duygu.
"İndir beni..." diye fısıldadım çocuğa. Birşey söylemeyip beni indirdi. Saçlarımı yüzümden çekti. Ve eliyle öne geç(?) işareti yaptı. Başımla onaylayıp yürüdüm. Duygu kapıyı açtı ve içeriye geçtik.

Koltuğa oturur oturmaz Ege konusmaya başladı "Anlatın." dedi tekdüze bir sesle. Duygu bana baktı. Sanki 'duymak istediğine emin misin?' diyordu. Başımı yukarı aşağı 'eminim' der gibi salladım. Duygu konuşmaya başladı. Konuşmanın ortasında ayağa kalktım. Tam mutfağa gideceğim sırada o çocuk eliyle kolumu tuttu. "Nerden ne istiyorsun? Söyle ben getireyim." dedi iyi niyetli bir ses tonuyla. Gözlerimle mutfağı gösterip konuşmaya başladım. "Mutfaktan...su...getirir misin?" diye mırıldandım. Sesime kadar titriyordum. Saniyeler içinde koşarak suyu getirdi. Titreyen ellerimle suyu aldım ve içtim. Bardağı masaya bıraktım ve konusmaya başladım. "Tesekkürler... Bu arada...sen kimsin?" dedim sesli bir biçimde. Duygu soze daldı "Evet sen kimsin?" dedi ve sorgular bir bakış attı.
"Ben yolda da söylediğim gibi Bartu. Ege'nin arkadaşıyım. Doğa'yı da 1 ay önce bir kafede kitap okurken gördüm. Ben o kafenin sahibinin oğluyum. Arada bir de gelip garsonluk yapıyorum. Ordan gördüm Doğa'yı. Sonra Ege beni aradı. Sevgilisine ulaşamadığını şuan onun evinin kapında olduğunu bana konum atıcağını ve oraya gelmemi istediğini söyledi... Bende 'tamam' dedim. Buraya gelirken de sizi gördüm. Yani sizleri tanımiyordum ama Doğa'yı görünce arkadaşsınızdır diye düşünüp geldim... Rahatsız etmedim umarım..."
İrem söze atladı "Yok rahatsız olmadık da sen bu saatte gitme kal burda... Doğa'nın odasına yer yatağı açarız sana." dedi. Sonra da bana döndü ve dedi ki "Sorun olmaz değil mi Doğacığım?" Olur diyemezdim bu yüzden de "Olmaz..." dedim tekdüze bir sesle.

_

10 dakikaya yakın bir zaman sonra Ege ve Bartu benim odama ve salona birer tane yer yatağı yapmışlardı. Ege salonda Bartu'da benim odamda yatacaktı. "Hadi Doğa daha fazla ayakta kalmayalım." dedi Bartu bir eliyle odamı diğer eli ile de belimi tuttu. Nedensiz yere belimi tuttuğu an kalp atışlarımın ritmi bozuldu. Aman yanlış anlamayın.

"Açıkcası odan çok güzelmiş. Tarzlarımüz ne kadar benziyor." Kendimi tebessüm etmeye zorladım. Küçük de olsa birşey oldu sanki. "Ne olur gülmeye zorlama kendini. Tutma yada üzülmeyeyim diye istemediğin tepkiler verme. Ağlamak mı istiyorsun? Ağla... Ben toparlanman için yardım ederim sana..." dedi iyi niyetli ve tok ses tonuyla. Başımı sallayıp yatağıma uzandım. "Orda rahat edebilecek misin?" diye sordum. "Ederim merak etme. Sana kitap okumamı ister misin?" dedi çok isterdim aslında ama Eda kayıpken değil..."Yok,teşekkür ederim...Bartu." dedim hafif bir tebessümle. Bu sefer gerçek bir tebessümdü bu. Bartu beni güldürmeyi az da olsa başarmıştı. Ona arkamı dönüp uyumaya çalıştım. O da benim sandalyeme oturdu. Neden yatmamıştı acaba? Umrumda mıydi? Hayır!(Aslında umrumda ama çaktırmayın.) E o zaman? Merak etmenin bir anlamı yok! Uyu Doğa!Uyu!

_

Uyandığım an yanımdaki telefonumdan saate baktım. Saat 4:30'tu. Normalde pek uyanamazdım bu saatte ama artık her şey eskisi gibi olabilirmiydi bilemiyorum... Sonra yer yatağına baktım Bartu yoktu. Neredeydi acaba? Burada kalacaktı? Bahçeye bakan bir penceremiz var oradan bakmak için battaniyemi sırtıma alıp kapıya doğru yöneldim. Ama sonra aklıma oradaysa üşeyebilir diye ona da bir battaniye aldım. Ve odamdan sessizce çıktım. Bahçeye bakan pencereden onu gördüm. Bahçedeydi. Bahçeye çıkacakken masada o allığı gördüm. Elime alıp dışarıya çıktım.

Bartu nun yanına oturdum ve onun için aldığım battaniyeyi ona uzattım. "Sağ ol." dedi sonrada tek bir kelime bile etmeden gökyüzünü izledik. "Sence...Eda'ya ne oldu?" dedi birden yüzüne bile bakmadan. "Bilmem. Okulda bizi kıskanan çok aslında... Ama birimizi kaçıracak gibi değil. Kaybolduğunu anladığım an ne düşündüm biliyor musun?"
"Ney?" dedi yemyeşil gözlerini bana çevirdi. "Acaba onun yerine ben,İrem yada Duygu gitseydi bizi kaçırır mıydı. Derdi hepimizle miydi yoksa sadece Eda ile mi?"
"Ya kaçırılmadıysa,ya kendi çekip gittiyse?"
Bende ona baktım sonra kafamı gökyüzüne çevirdim "O bunu yapmazdı. Bizi çok severdi." dedim ve allığı çıkardım "Bak bu allığı kaybolduğu yerde,tuvallette yere düşmüs bir şekilde buldum."
"Peki bunu polislere söyledin mi?"
"Evet. Hatta üstünden parmak izi de aldılar."
"Tamam..."
"Sen bir ay önce sadece bir kez gördün beni. Nasıl tanıdın?" dedim meraklı gözlerle ona bakarken.
"Bilmem. Seni tanımamak mümkün değil benim için..." dedi kocaman bir gülümsemeyle.
"Artık uyumaya gidelim mi?"
"Gidelim..."

_

Ayy ben çok sevdim bu Bartu'yu!❤
Siz sevdiniz mi? Peki ya sizce Bartu iyi biri mi yoksa birşeyler mi saklıyor? Cevaplarsanız sevinirim.
Sizleri seviyorum^^

KayıpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin