1.

80K 1.6K 358
                                    

Gökyüzünün kucak açtığı siyah bulutlar olacakların habercisiydi... Esen soğuk rüzgar, yaprakların dallarından kırılarak etrafa uçuşu bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlatıyordu sanki... Neyi mi?

Adı Ölüm.

Sonbahar öldürür her şeyi...
Sevdiğimiz o sonbahar aylardır çiçek açan gülleri kurutur, yaprakları soldurur, ağaçların tüm ailesini elinden alır, kol-kanadını kırar, onları üşütür... Yaptığı her şeyin üzerine birde bulutları ağlatır. Aslında sonbaharda yer-gök ağlar ve biz buna bayılırız... Üşüyen ağaçlara, ayak altında kalıp ezilen yapraklara, solmuş çiçeklere, siyah gökyüzüne bakar ve 'Çok güzel' deriz.

Tabiatın katliamını yapan sonbaharı severiz... Yağan yağmuru severiz ama gökyüzünün bir katliama şahit olup, ağlayarak isyan ettiğini bilmeyiz.

Gece için sonbahar buydu işte. Kendimi bildim-bileli sonbaharı hiç sevmedim, hep kötü günlerin, yeni felaketlerin habercisi sandım. Ki öyleydi...

Ben bu mevsimde atıldım. Doğdum ve gece yağmurun altında ölüme terk edildim. Beni bulanlar haykırışımın hep çakan şimşeğe eşlik ettiğini söylerdi. Bir felaket gibi doğmuştum o sonbahar...

Ben Gece. Sadece Gece. 22 yıldır kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyorum. 18 yaşıma kadar Çocuk esirgeme kurumunda yaşadım. Oradan çıktığım gün aslında yeniden doğdum. Yeni bir hayata başladım. Küçük bir evim vardı. 4 yıldır garson olarak çalışıyordum. Ve boş zamanlarımda kitap yazardım. Hepsi bu.

Biri beni sorduğunda anlatabileceğim tek şey bunlar. Hoş, zaten beni hiç kimse sormaz.

Ailem yoktu ve hiç olmadı.

Arkadaşım mı? Olmadı. Ne bana kimse yaklaştı, ne de ben kimseye yaklaştım.

Tek arkadaşlarım hikayelerimdi. Yalnız kaldığımda elimden tutan onlardı, kendi yazdığım hikayeler...

Anlayacağınız, benim benden başka kimsem yoktu.

Gözlerimi yavaşça açtım ve otobüsün penceresine vuran damlaları izlemeye başladım. Çocukken her yağmur yağdığında ağlamak zorunda olduğumu hisseder ve yağmur durana kadar ağlardım. İnsanlar bana "Neden ağlıyorsun?" dediklerinde, "bulutları yalnız bırakamam" diyordum. Ailem olmayan ben gökyüzüne aile olmaya çalışıyordum. Çocukluğumdan beri değişmeyen tek düşüncem buydu:

Yağmur yağmazdı, gökyüzü ağlardı...

Normal olmayan bir şekilde gülümsedim. Her sonbahar ruhum böyle kararırdı. Düşündüğüm tek şey bunlar olurdu.

Derin bir nefes alarak artık düşünmemeye çalıştım. Yaşadığım binaya yaklaştığımı gördüğümde inmek için ileri gittim.

Ayağım toprağa bastığında etrafa sıçrayan su damlalarının sesi beni yeniden düşüncelerime geri götürdü.

Ama hayır, düşünmeyecektim. Zaten beni evde bekleyen kitaplarım ve kahvem vardı. Onlarlarla birlikte yeterince yine karamsar düşüncelere dalacaktım.

Yaşadığım binaya giriş yapıp kendi oturduğum kata çıktım ve evimin kapısını açarak içeri girdim. Bana huzuru bahşeden tek yer evimdi.

Islanmış ayakkabılarımı ve üzerimdekileri çıkararak derin bir nefes alarak saate baktım. Sekkiz buçuktu.  Restoranda bir şeyler atıştırdığım içim kendimi aç hissetmiyordum ama bir kahveye asla hayır diyemezdim. Hemen küçük mutfağıma girip kahvem için su koydum ve üzerimi değiştirmek üzere odama gittim. Yine diğer odalar gibi küçük olan bir odam vardı. İçinde sadece yatağım ve eşyalarımın olduğu bir dolap vardı.

SINIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin