HYUNG...

168 18 43
                                    

Sevgili minnak okuyucularım kusura bakmayın diğer ficin giriş bölümünü yazamadım işim çıktı azıcık eheh.
Ama söz verdiğim gibi yeni bölüm atıyorum umarım severek okursunuz.

Yorum atmayı unutmayın iyi okumalar 😘😘😘😘😘😘

Ay'ın tamamen kaybolduğu ve güneş kendini hafiften göstermeye başladığı saatlerdi. Odada bulunan tek küçük pencereden içeri olabildiği kadar ışık sızıyordu. Odanın içinde hala kırmızı bir ışık hâkimdi.

Sehun mışıl mışıl uyurken Luhan kalkmış ve son kıyafet parçasını da üzerine geçirmişti. Gömleğinin son düğmesini de ilikleyip yatağın kenarına oturdu daha sonra da biraz daha ortaya doğru gelip Sehun'a yaklaştı. Gözleri dolu doluydu zaten ve ona bakınca daha da ağlama isteği uyanıyordu içinde.

Luhan yatar konuma getirdi kendini ve birz daha ona yaklaştı. Yüzünü izlerken gözlerinden damla damla süzülen damlalar umurunda değildi. Kapalı gözleri ve hafif aralık dudaklarında gezindi gözleri, hafızasına kazımak ister gibi inceledi.

Yavaşça kaldırdığı eli ile yüzüne düşen saçlarını düzeltti ve bir süre orada kaldı eli. Ses çıkarmamak için dudaklarını birbirine bastırırken yutkunmaya çalıştı. Ona engel olan şey ise boğazındaki kocaman yumruydu. Biraz daha eğildi Sehun'a ve yüzünü boynuna gömdü.

Kokusunu içine çekti sanki ciğerleri yıllarca nefessiz kalmış gibi. Okyanus kokusunda boğulmaya çalışır gibi biraz daha sokuldu ve bu sefer de orada kaldı bir süre.

- Özür dilerim Sehun... Ama ben senden uzak kalamıyorum... Sen uzaklaşmalısın.

Sehun'un boynunda olduğu için boğuk çıkan sesini zaten fısıldadığı için neredeyse kendisi bile duymamıştı. Kafasını gömdüğü yerden kaldırdı ve yavaşça gözlerini açtı. Derin bir nefes almasına rağmen boğuluyormuş gibi hissetmişti. Elini Sehun'un yanağına koydu ve diğer yanağına dudaklarını değdirdi.

Eğer kalmaya devam ederse hiç gidemeyeceğini bildiğinden yavaşça Sehun'dan ayrıldı. Gözleri hala Sehun'un üzerindeyken dudaklarını eli ile kapattı çünkü artık hıçkırıklarını engelleyemiyordu. Yavaşça yataktan kalktı ve odadaki masaya ilerledi. Masadaki not kâğıdını aldı ve üzerine notunu yazıp Sehun'un yanı başına koydu.

- Beni affetmek için bir sebebin olmasın Sehun. Beni sevme... Çünkü ben seni seviyorum.

Gözyaşları hala gözlerinden akmaya devam ederken yavaşça çıktı odadan ve koridorda yürüyüp merdivenlere ulaştı. Bardaki çalışanların bazıları gelmişti ve onu görünce eğilip selam verdiler fakat Luhan oradan kaçarcasına çıkmıştı ve aslında gerçekten de kaçıyordu.

Arabasına koşar adım gitti ve hızla uzaklaştı oradan. Nereye gittiğini bilmeden sürdüğü bir kaç dakikanın ardından sahile varmıştı. Bir süre arabasında oturdu fakat nefes alamadığını hissettiği anda attı kendini dışarı. Güneş kendini belli ederken gökyüzünde turuncu, pembe ve sarının en güzel tonları birleşmişti. Bu görüntü Luhan'ın burnunun ucunun daha da titremesini sağlarken kumlara yöneldi.

İlerlemeye devam ederken aklında tek bir şey vardı: Sehun uyandığında nasıl hissedecekti.

Paramparça olacağını düşündü, yıkılacağını. Ondan nefret edecekti. Gözyaşları akmaya devam ederken alaycı bir gülüş belirdi yüzünde... Zaten istediği şey ondan nefret etmesi değil miydi? Korkuları ve dengesizliği ile daha da çok kıracaktı Sehun'u ama bunu bilmesine rağmen de bırakamıyordu. Sehun da bırakmıyordu bu yüzden de bırakmasını sağlamıştı işte. Şimdi Sehun bir kaç gün üzülecek ama daha sonra unutacaktı. Hep öyle olurdu... Olmalıydı.

Now or LaterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin