Defne'den
Biraz ileride baş başa oturan Alphan ile Eren'i görünce bi selam vermek istedim. Keşke gitmeseydim. Hapislerde çürüyeceğim! Bunlar bi içmiş bi içmiş ki, nasıl ayakta durduklarını bile anlayamadım. Sonra tutturdular fotoğraf çekelim diye. İlk başta geri gitmek istedim. Ama itiraz ettiler. Olay çıkmasın diye sesimi çıkarmadım ama yine de olanlar oldu. Adını bilmediğim ama yüzünü artık ölsem de unutamayacağım adam yanımıza geldi. Kafasını eğerek gülümsedi, ve kameraya poz verdi bir çocuk gibi."Sen burada n'apıyorsun?"
"Fotoğraf çekiliyorum."
Cevap vermek istedim ama hiç beklemediğim bir şekilde biri beni sertçe belimden tutup kendi gövdesine yasladı. Sarhoş haliyle konuşurken kelimelerin çoğunu söyleyemeyen Alphan, ondan ilk yumruğu yiyen kişiydi."O elin nerede durduğunu bilsin yoksa ben onu nereye sokacağımı biliyorum!"
Diyerek elimden tutup iki adım yürüdü beni peşinden çekerek. Sonra Yiğit geldi araya. Bu manyak adam Yiğit'e de yumruk attı! Deli!
"Ya sen ne yapıyorsun?"
"Sus ve yürü Defne."
Dediğinde ona hak ettiği cevabı verecektim ama herkes birbirine öyle bir girmişti ki anlatamam. Kavgayı haberlerde göreceğimden eminim. Başlığı bile buldum. 'Giren girene' yazarak gazetelere basmalılar bunu.Sessiz bir koridora geçtiğimizde artık öfkelenmiştim. Elimi sertçe çektim ve bağırmaya başladım.
"Ya sen kime vurduğunun farkında mısın?!"
"Evet. Hak ettiler ben de hak ettiklerini verdim."
"Oğlum! Yiğit polis polis! Üstelik benim çocukluk arkadaşım!
"Yani o aslında seni kurtarmaya mı geliyordu?"
"Evet!"
"Neyse sen korursun beni Yiğitçiğinden."
"Adını bile bilmediğim bir adamı niye koruyacakmışım?" diyerek kollarımı göğsümde birleştirdiğim küsüyor gibi.
Sırıtrak "Adımı mı öğrenmek istiyorsun?" dediğinde işaret parmağımı yüzüne doğrulttum.
"Bak arlanmaz adam! Bir daha karşıma çıkmasan iyi edersin!" dedim ama o, elimi eliyle sardı ve parmağımı öptü. Utanmaz! Ağzımın aralanması ve gözlerimin sonuna kadar açılmasına karşılık sırıtması daha da sinirlerimi bozuyordu! Edepsiz! Bir de hiç çekinmeden "Adım Savaş." dedi. Banane ya banane!
"Şımarıklıkların bittiyse bırak beni de gideyim!" dedim. Çünkü duvarın dibine kısılmıştım. "Çekil!" diyerek itekledim ve hızlı hızlı yürümeye başladım. "Bunlar bende mi kalsın?" diye sorduğunda dönüp baktım. Hem çantam, hem telefonum onun elindeydi ve havaya kaldırmış, gözümün önünde sallıyordu. Ne ara aldı bunları?! Yeniden yanına yürüdüm ve sesimi sertleştirmeye çalışarak konuştum. "Ver şunları." elinden almaya çalıştım ama yukarı kaldırdı. Tekrar almaya çalıştım, bu sefer de ellerini arkasında götürdü. "Senin derdin ne?" diye sorduğumda sessiz sessiz sırıtıyordu. Ne geçiyor acaba aklından? Derken telefonumu ve çantamı bana uzattı. "Al hadi." dedi. İlk önce gözlerinin içine bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sonuçta bu konularda gayet iyiyim. Kesin bunun altından bir şey çıkar diye düşünerek elindekileri aldım. Dönüp yürürken birden önüme geçti.
"Yine ne var?"
"Sen senin olanları aldın. Şimdi ben de benim olanları alacağım."
Dedi ve beni belimden kaldırıp omzuna koydu. Koydu diyorum bakın! Sanki bez bebeğim ben!
"Savaş n'apıyorsun?!"
Sırtını yumrukluyordum ama adama etki etmiyordu. Ben de sırtından destek alarak kendimi doğrulttum.
"Sen gerçekten delisin! İndir beni!"
"No no no no. Yolculuğunuzun tadını çıkarın Defne hanım."
"İki büklüm şekilde ve daha tanımadığım bir adamın sırtındayım ne yolcuğu ya bıraksana!"
Ve bir daha da konuşmadı. Rezil edecek beni! Dışarı çıktık. Birkaç arabanın arasında dolaştıktan sonra aniden durdu.
"Ne oldu şoför bey? Yol mu kapalı?"
Desem de konuşmadı ve arkasını döndü. Bu sefer ben gördüklerim karşısında şok olmuştum. Adamın biri ellerini Sedef'in ensesine koymuş, dudakları arasına da iki milimlik mesafe yerleştirmişti. Ama birkaç saniye saniye sonra olanlar acayip derecede korkuttu beni. Yiğit'in her zaman tatlı ve çocuksu çıkan sesi, bu defa aşırı kalın ve sinirliydi.
"Defne! Sedef!"
Savaş duyduğu sese doğru dönünce ben arkamda duran ağaç ile bakışıyordum her ne kadar arkamda olanları görmek istesem de. Ama Sedef'in aniden ayağa kalktığını, önce Yiğit'e sonra da bize nasıl baktığını görüyordum. Kıyamet kopacak! Eğer ölürsem ölümümden Savaş sorumludur bilinsin bu! Mezarıma da bir tek kendi psikolojisine faydası olmadı yazın. Diğer tarafta görüşürüz...