Ben sıcak battabiyeme sarılmış mışıl mışıl uyurken, tam da yatağıma atılan atom bombası ile yataktan zıplatıldım. Yaşadığım şokun etkisiyle dilim tutulmuştu neredeyse. Yüzüm tavana dönük şekilde yatıyordum ama üzerimdeki ağırlık nefes almamı engelliyordu.
"Civciv" diye çocuksu bir edayla bağıran Yiğit, yüzünü yastığıma gömmüştü. "Yigit üstümden kalk!" diyerek bağırsam da sesimi duyduğundan şüpheliydim. Neyse ki üzerimdeki ağırlığını hafifleterek yanıma kaydı ve derin bir nefes almama izin verdi. "Manyak mısın Yiğit ya?!" diyip yattığım yerden doğruldum.
Oturduğumda, yatağımın tam karşısında bulunan aynada kendimi görüyordum. Uykulu gözlerle ve dağınık saçlarımla çok çirkin bir görüntü oluşturmuştum. "Hadi hazırlan, sizi kahvaltıya götüreceğim." diyen Yiğit'e anlamaz bakışlarla bakıyordum. "Bugün pazar! Ve biz dışarda yiyeceğiz kahvaltımızı." İyi de ben uyumak istiyorum! Kendimi yeniden arkaya bırakıp kafamı yastıkla buluşturduğumda Yiğit kapının önünde durup bana seslendi.
"10 dakikan var civciv!"
"Bana civciv deme!"
"Tamam civciv."
Tekrardan derin bir nefes vererek ofladım. Kalkıp dişlerimi fırçalamak için banyoya gidiyordum. Defne'nin kaldığı oda ile benim odamın kapısı aynı anda kapanmıştı. En fazla üç saniye bakıştıktan sonra ikimiz de banyoya koşmaya başladık. Önce Defne içeriye girdi ama ben de durmayıp peşinden girdim.
"Önce ben geldim Sedef!"
"Ama senin bacakların daha uzun haksızlıktı bu!"
"Mızmızlanma çık dışarı."
"Çıkmıyorum."
İkimiz de çıkmadan diş fırçalamaya başladık. İlk önce kim diş macunu sıktı kavgasını söylemiyorum bile.Sonunda Yiğit arabayı bir yerde durdurmayı başardığında çok hoş görünen -aynı zamanda lüks- bir mekânın önün-deydik. Ve yolun karşı tarafında duran koskocaman bir bina... Ama ben burayı biliyorum. Şuan orda Baran var. Bula bula burayı mı buldun Yiğit!
Ne gördüğümü o da görmüş olacak ki hemen dönüp gözlerini o can alıcı binadan çekerek bana baktı. "İstersen başka bir yere gidebiliriz." Ama hayır. Kaçmayacak-tım. Yutkundum ve başımı dikleştirerek ona beklediği cevabı verdim. "Hayır gerek yok."
"Hadi ben acıktım!"
Defne zaten ne zaman doydu ki? Gözle-rimle son bir kez oraya baktım ve iki oburun peşinden içeriye girdim. Tatlı bir müzik çalıyordu. Pek fazla kişi yoktu ya da Yiğit yüzünden biz çok erken gelmiştik. Masalardan birine oturduğumuzda dikka-timi birbirine çarpan bardak ve tabak sesleri çekti. Garson geldiğinde menü istemeden Yiğit her şeyi söyledi. Her şeyi söyledi kısmında ciddiyim. Ne var ne yok söyledi gerçekten. Bu ikisini doyurmak mümkün mü?
Uykulu halimi geride bırakmıştım ve sohbete dalmıştık. Yiğit'in telefonu çalana kadar tabiki. İşe gitmesi gerektiğini, acil bir durum olduğunu söyledi ve gitti. O gittikten sadece iki dakika sonra da Defne makyajımı tazeleyeceğim diyerek görüş alanımın dışına çıktı.
Neredeyse on beş dakikadır onu bekliyordum. Keşke hesabı bana kitlemek için bunu yaptıklarını daha önce anlasaydım. Deve ile pire!
Hesabı ödedim ve sinirle masadan kalktım. Arkamı döndüğümde iki masa geride duran kişiyi görünce ister istemez gözlerim onda sabitlendi. Baran ve yanındaki saçlarının kırmızı mı yoksa turuncu mu olduğuna karar veremediğim kadının yanından sanki onları tanımıyor-muşum gibi geçip gitmek istedim ama beceremedim...
"Selam vermeden mi gideceksin?" sorusunun bana sorulduğuna adım gibi emindim. Zaten başka kime soracaktı ki? Gözlerimi kapatıp dudağımı ısırdım ve nefes alıp verdikten sonra gülümseyerek döndüm.
"Günaydın." dedim kendimden emin bir şekilde.
"Günaydın. Otursana." derken yanındaki yeri gösteriyordu. Kem gözlü kızıl kızın bakışlarına aldırmadan Baran'ın yanındaki yere oturdum. Kafamda kurdu-ğum planımı gerçekleştirmek için elime fırsat geçmişti. Tabiki kullanacaktım.
"Tanıştırayım. İş arkadaşım Tuğçe."
Zorla olduğuna yemin edebileceğim bir gülümseme ile bana el uzatan kızın elini sıktım. "Ben de Sedef." dedim. Bugün ken-dime fazla güvendiğim belliydi. Sesim titremeden, gözlerimi kaçırmadan duru-yordum.
"Öğrenci misin Sedef? Çok genç duruyor-sun."
Bu soru nereden çıktı bilmiyorum ama Baran'ı kıskandığı o kadar açıktı ki. Kıs-kandıracak kadar yakınmışız gibi göründüğümüzün farkında bile değildim. Ama buna seviniyordum içten içe. Baran bana soruyu cevapla der gibi bakınca ben de güzel güzel cevabımı verdim.
"Hayır. 5 ay önce tıp fakültesini bitirdim. Ve iltifatın için teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. Verdiğim cevaba ilk başta tepkisiz kalsa da sonradan tebessüm etti.
Baran'ın kibar öksürüşü sessizliğimizi bozdu. Biraz su içti. Bunları yaparken Tuğçe cadısı gözlerini Baran'dan ayırmadı. Sanırım artık mevzuyu çözmüştüm. Çantamı tekrar omzuma asıp ayağa kalktım. "Afiyet olsun." diyerek Tuğçe'ye yaklaştım ve elimi omzuna koydum. Neden yaptığımı ben de bilmiyorum.
"Bu kadar çok izlersen gözlerin bozulur." dedim sadece Baran ve Tuğçe'nin duyabi-leceği şekilde. Baran'ın dudağının kıvrıldı-ğını gördüm ama Tuğçe için aynı şeyi söy-leyemeyeceğim. "Anlamadım?" diye sorduğunda ise "Şaşırmadım." diyerek cevap verdim. Bu sefer Baran sesli bir şekilde kısa bir gülüş attı ama hemen kendini toparladı. Kafamda duran güneş gözlüğümü gözüme indirdiğimde duydu-ğum cümle sırıtmama sebep oldu.
"Bu kızın sorunu ne Baran?"
