Sedef'ten
Defne, eski arkadaşlarını görünce onlara selam vermek için bizden uzaklaştı. O sırada birinin beni buradan kurtarması için dua ediyordum. Başım çatlıyordu. Ve sonrası tam bir kaos...Adamın birinin, bir başkasına yumruğunu geçirmesiyle başladı her şey. Yiğit "Sedef hemen dışarı çık!" diyerek kavgayı ayırmak için aralarına daldı. Gitmesiyle bir yumruk da onun yemesi bir oldu. Her şeyin iki saniyede geliştiğine yemin edebilirim. Herkes birbirine girmişti. İçkiler döküyor, bardaklar havada uçuşuyordu. Müzik de bu görüntüye tam uyumluydu. Bilerek mi açtılar bilmiyorum. Bazıları hemen telefonunu çıkarıp olayı videoya almaya başladı. Sonra yüzü kanlar içinde kalmış olan adamın biri telefonu kırmaya başladı. Ve daha sonra da o adamı dövmeye. Kızlar bırak kavgayı ayırmaya çalışmayı, birbirine girmiş saçlarını yoluyorlardı. Çığlıklar kulaklarımı parçalarken ben oturduğum yerden nasıl ineceğimi düşünüyordum! Bok vardı da geldik buraya! Defne de ortalarda görünmüyor ezildi kuzenim bu davarların altında ya! Polisi aramaya çalışsam bu seste kimse beni anlamaz. E Yiğit de gitti! Yemin ederim ağlayacağım. Eee ne yapayım başka çarem yok. Bi şekilde atlatacağım dışarı çıkacağım diye düşünürken bir anlık cesaretle atlayıverdim. Aslında o kadar da yüksek değilmiş ya. Neyse koş Sedef çıkışa. Olaydan yeterince uzak durmaya çalışarak neredeyse duvara yapışmış bir şekilde yürürken tam çıkıyordum ki kaba saba bir adam yolumu kapattı...
Öfkeli öfkeli üzerime doğru yürüyordu. Hayır hayır koşuyordu! Ben de arkamı dönmüş yolumu bilmeden ondan kaçıyorum! Yahu o kadar insan varken aralarında minicik bir kıza mı göz diktin ?! Zaten Defne'nin aklına uyup buraya gelende kabahat. Şu iri heriften kurtulur kurtulmaz parçalayacağım seni Defne! Al işte. Girdim kavganın ortasına. Peşimdeki manyaktan mı kaçayım havada uçuşan cam kırıklarından mı? Yoksa birbirini tanımadığı halde kafamda saç bırakmayacak olan kızlardan mı? Geri geri adım atarken belki Yiğit'i ya da Defne'yi görürüm umuduyla etrafa bakınıyordum ama gördüğüm şey yediği yumrukla üzerime düşecek olan adamdı. Kaçmaya fırsatım olmadı. Ya da belki ben o anın refleksiyle kaçmayı düşünmek yerine ellerimi kendimi korur gibi tuttum ve kafamı hafif yan çevirip gözlerimi kapattım. Ama düşündüğüm şey olmadı... Burnuma tanıdık gelen parfüm kokusu solumda, buz gibi duvar da sağımdaydı. O buradaydı! İkimizin arasına geçmişti. Olmaması gereken her şey oluyordu. Kokusu neden huzurlu hissetmeme sebep olmuştu? Hayır, onun kokusunu neden unutmamıştım? Bir eli beni sarıp sarmalarken, diğeri duvardan destek alıyordu. O gürültünün içinde nefes alışverişini, kalbinin nasıl hızlı attığını duyabiliyordum... Nasıl olduğunu bilmiyorum ama benim ezilirim dediğim adam, onu yerinden bile kıpırdatmamıştı. Sımsıkı kapattığım gözlerimi açıp kafamı yukarıya kaldırdım. Aramızdaki boy farkı yutkunmama neden oldu. O da başını aşağı eğmiş bana bakıyordu benim anlayamadığım bakışlarla.
"Teşekkür ederim." dedim sebebini bilmeden. Birimizin konuşması ve bu durumdan benim kurtulmam gerekiyordu sonuçta. Ama o benim umduğumun tam tersini yaptı. "Sonra edersin." dedi ve elimi tuttu. Elimi tuttu! Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Beni kalabalığın içinden ustaca çekip dışarı çıkardı. İçerideki sesler dışarı da geliyordu ama artık rahat bir şekilde nefes alabiliyordum. Hayır vazgeçtim nefes alamıyorum! Çünkü hâlâ elimi tutuyor! Ne yaptığımı bilmeden aniden elimi çektim. Bana attığı bakışlar karşısında sessiz sessiz çığlıklar atıyordum. Kalbim sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
"Böyle bir yerde, böyle şiddetli bir kavganın ortasında ne yapıyordun doktor?"
Ne rahat, ne uyuz bir adam bu ya?! Sana ne kardeşim sana ne?!
"Asıl senin ne işin var? Ben sana dinlenmen gerekiyor demedim mi?"
"Dedin."
"Eee?"
"Eğer dediğini yapsaydım şuan o hastaneye sakatlanmış olarak giderdin ama."
Neden haklı olmak zorunda ya neden?! İçime öküz oturdu resmen. Midemi yukarıya gönderen bir öküz. Hayır hayır hayır şimdi olmaz! Boğazımın da yanmaya başlamasıyla elimi ağzıma götürdüm ve yaklaşık üç metre ötedeki ağacın dibinde koştum..."Pasaklı." diyerek peçete uzatıyordu bana. Ben miyim pasaklı?! Son on dakikada yaşadıklarıma bakacak olursak ve içtiğiklerimi hesaba katarsak benim gibi biri için gayet normal bir şey kusmak!
"Teşekkür ederim." diyerek elinden peçeteyi aldım. Bu adama sürekli teşekkür etmek sinirlerimi bozuyor.Sabır dileyerek dik durdum ve derin bir nefes alarak telefonumu çıkardım. 155'i tuşlayacaktım ama duyduğum sirenlerle buna gerek kalmadığını anladım. Yiğit'i ve Defne'yi beklemek için ağacın altındaki bankın bir köşesine oturdum. Yaklaşık bir dakika boyunca bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra o da diğer uca oturdu. Tekrar kafasını bana çevirdiğinde, ben de ona bakıyordum gözlerinde kaybolmuşçasına...
