Sedef'ten
"Ne bakıyorsun?" diye sordum sonunda. Gözünü kırpması dışında kıpırdamıyordu çünkü.
"Neden hayattan bezmiş gibisin?" dedi. Ciddi mi bu? Senin yüzünden!
"Kim demiş hayattan bezdiğimi?"
"Gözlerin."
Dediğinde kaçırdım bakışlarımı. Ona bakmasam da sırıttığını, ve önüne döndüğünü anlamıştım. "Bu iğrenç şeyi yapacaksan bir daha içme." dedi. Konuşmak için konu mu arıyor bu şimdi? 'İyi rolü yapan bir katilden öğüt alacak değilim.' demek istesem de diyemedim. Bu, kendi kendime koyduğum amacı daha ilk aşamada bozmama sebep olurdu. "Sağlık bu sağlık! Sen ne anlarsın davar!" diye çıkıştım öfke dolu bakışlar atarak. "Sen bana ne dedin?" diye sorduğunda ona söylediğim cümleyi kendi içimde tekrar ettim. Davar dememden bahsettiğini anlamak çok da zor değildi. Tekrar etmeyerek, ama dediğimin arkasında olduğumu belirterek bakışlarımı çevirdim. Bana tekrar bir cevap vermesi üç saniye falan sürdü.
"Bana bak ve dediğini tekrar et."
Sesi son derece sakindi ama sanki tehdit ediliyormuşum gibi bir his vardı içimde. Bir de üstüne onun yaptırdıkları eklenince buz gibi donup, sonra aniden bir dalga ile titrememe engel olamadım. Gerçi beni titreten şeyin düşüncelerim olup olmadığından emin değildim. Çünkü iki elini de boynuma dolamış, canımı acıtmayarak ama zorla gözlerinin içine baktırıyordu. Ne ara bu kadar yaklaşmıştı bana? Peki neden? Sadece dediğim bir söze sinirlendiği için mi? Yoksa sarhoş mu?
Gözlerimi hiç kaçırmadan, kırpmadan baktığımı, alev gibi yanmaya başladıklarında anladım. Ve gözümü kırpınca gözlerimin daha beter yanması, Yiğit'in öfkeli sesini duymamla bedenimi terk etti.
Aniden Baran'ın ellerinden sıyrılıp ayağa kalktım. Yigit'in kanayan dudağı, hayır hayır o değil. Kan çanağına dönen gözleri hem korkmama, hem şaşırmama sebep oldu. Hayır hayır bir dakika. Şaşırmama sebep olan şey Defne'ydi! Gündüz hastanede olan adamdı bu! Ve.. Ve içeride Yiğit'in pürüzsüz suratını bozan kişi buydu! Baran'ın ortağı ve arkadaşı Savaş Vural! Defne senin ne işin var o adamın sırtında?
O adam Defne'yi yere indirdiğinde Defne küçük adımlarla koşarak yanıma geldi. Ve sadece benim duyabileceğim şekilde fısıldadı.
"Dönüp kaçsak n'olur?"
"Saçmalama!"Yigit'in arkasından gelen iki polis Savaş'ı alıp götürürken o adam Defne'ye bakıyordu. Baran davarı da onun peşinden gidince sadece üçümüz kalmıştık. Defne ile sağa-sola yukarıya-aşağıya baka baka duruyorduk öylece. Bu sahneyi bir filmde izliyor olsaydım kesinlikle gülmekten ölüyor olurdum. Ama şimdi bunu yaşayan ben olunca içimde tedirginlik oluyordu. Çünkü Yiğit'i fazlasıyla iyi tanıyordum.
Arabadaki uzun sessizlik süresince Defne hiç konuşmamıştı. Ben de. Yiğit de. Bu sessizliği birimizin bozması gerektiğini düşündüm.
"Yiğit?"
"Konuşma."
"Ama boşuna sinirleniyorsun."
Gözünü yoldan ayırıp aynadan ikimize baktı. Biz de Defne'yle yan yan birbirimize bakıp aynı anda dudağımızı ısırdık. Eve gidene kadar çıt çıkmadı arabada...Bir abiden farksızdı yiğit bizim için. Hatta belki ben onu, olmayan ailemin yerine koyuyordum. Ama şimdi ayvayı yemiştim. Yiğit'ten sonra, üstelik bir de Defne'ye açıklama yapmak zorunda kalacaktım.
Salona geçip yan yana duran iki tane krem rengi tekli koltuklara önce Defne, sonra ben oturduk. Yiğit kendine bir sandalye çekip ters bir şekilde oturdu. Bir Defne'ye bir de bana bakıyordu. Defne havada kuş görmüş gibi tavana baksa da ben Yigit'e bakıyordum.
"Şimdi bana açıklayın."
"Neyi?" diye soran Defne'nin ağzına bir tane geçiresim geldi. Zaten onun isteği üzerine oraya gidip bütün bunları yaşamıştım.
"O adamın sırtında çiçek mi topluyordun Defnecim?" Yiğit düşündüğümün aksine gayet sakin konuşuyordu.
"Kızım sen geleli daha kaç saat oldu? Bela makinesi gibi bela çekiyorsun üzerine!"
Vazgeçtim. Hiç de sakin değildi artık.
"Kendi isteğimle orda değildim ben!"
Sanki bana laf çarpıyor gibi hissetsem de öyle olmadığını biliyordum. Ama yine de kendimi tutamadım ve "Sanki ben isteğimle o durumdaydım!" diye çıkıştım.
"Yok bir de isteyerek olsaydın! O adamın kim olduğunu bildiğin hâlde ne diye öyle duruyordun Sedef!" dediğinde beynim durdu sanki. Buz gibi olmuştu ellerim bir anda. Ya da belki ateşim çıkıyordu ve ben bu yüzden üşüyordum. Söylenen tek bir cümle, bir insanın üzerinde bu derecede büyük bir yıkım bırakabiliyordu işte.
Yiğit söylediği sözü sonradan fark etse de Defne anlamaz gözlerle bakıyordu. Sandalyeyi iterek kalkıp odasına girdi.
"Sedef. Bana bildiğin her şeyi anlatır mısın?"
Gözlerim dolmuşken gelen gülmeyle beraber Defne'ye anlatmaya başladım. Aslında ağlaya ağlaya anlatacağım her şeyi hem ağlayarak, hem de deli gibi gülerek anlatıyordum.