2.bölüm-Dolunay

272 72 303
                                    

Ağustos ayının gece soğuğunda, zifiri karanlığı aydınlatan led ışıklarla süslü balkonda oturmuş, beynimi kurcalayan düşüncelerle çelişiyordum. Aklım sebebsizce o çocuğa gidiyordu. Ona ve söylediklerine.

'İşitme engelliyim. Sizi duyamıyorum."

'Seni duyamıyorum dedim! Eğer ki bunu bilerek benimle dalga geçtiyseniz hemen terk edin burayı.'

'Hava kararıyor hanımefendi. Haddim değil fakat eve geç olmadan gitmenizi temenni ederim.'

Gökten parlayan dolunaya baktım sıkıntıyla nefes vererek. Uzun zaman sonra ilk kez dolunaya şahit oluyordum. geceyi aydınlatan bu şaheser bana hep karanlığın içindeyken bile bir umut olacağını hatırlatıyordu. Bu konu üzerine çok fazla betimleme yapabilirdim. Hatta sayfalarca makale bile yazabilirdim. Tam kafamı toparlamaya çalışacakken tekrardan aklıma geldi. Kim bilir ne çok dalga geçmişlerdi, ne çok kalbini kırmışlardı. Buna rağmen bana kibar ve anlayışlı davranmıştı. Acaba yarın da gün batımında gelecek mi? Ne zamandır geldiğini de bilmiyorum ki. Ben yoğunluğumdan ötürü neredeyse bir aydın uğramıyordum. Kim bilir belki yine onu görürdüm.

Huzurla bir nefes alırken gözlerimi kapattım battaniyeme sarılırken. Daha çok sarıldım ve öyle dakikalarca kaldım. Ardından kulağıma sesler geldi. Ayça elindeki iki kahve kupasıyla ve omzundaki battaniyeyle balkona hurra bir giriş yapmıştı.

"Ne yapıyorsun burada bakalım tek başına?" diye sordu hemen karşımdaki sandalyeye oturup, kahveleri masaya koyarken.

"Yalnız kalmayı sevdiğimi biliyorsun."  dedim önümdeki bardakla oynarken.

"Yayıneviyle görüşmen nasıl geçti?" 

Ayça bunu sorunca aklıma gelmişti tüm her şey. Bugün tamamen kafamdan çıkmıştı yayınevi, falan filan.  Derin bir iç çekip kahvemden bir yudum aldım.

"Aynı."

"Kitabın basım tarihi belli olmadı mı?"

"Yok henüz değil, en kısa zamanda halledeceklermiş." dedim omuz silkerek.
Ayça gözlerini devirdi.

"Şu yayınevi benim canımı çok sıkmaya başladı ha. Oyalıyorlar bildiğin."

Haklıydı. Gereksiz yere uzatıyorlardı ve bir bilgi dahi vermiyorlardı. Daha da önemlisi kitabınızın güzel olup olmamasından ziyade ne kadar okunduğuna ve kişinin popülerliğine bakıyorlardı.

"Üzerimize bomba yerleştirip, kapılarına falan dayansak, tehdit şantaj yapsak, hatta yakınlarından birini rehine alalım belki o zama.."

Tek tek sayarken sözünü gülmem kesmişti. O sırada kahvemi içtiğim için aniden boğazımda kaldı. Öksürmeye başlayınca Ayça panikle sırtıma vurdu.

"İyi misin la?"  Sırtıma vurmaya devam ederken 'hıhı' diye bir ses çıktı ağzımdan.

"Sözde bizimki yazar adayı. Kahveyi betimlemeyi biliyor ama içmesini bilmiyor."

İyice kendime geldiğimde kahveyi bir kenera bırakıp gözlerimi devirdim.

"Sen de tüm zekanı tıp okurken kullanmışsın. Şimdiye bir şey kalmamış arkadaşım. Müthiş tavsiyelerinle öldürüyordun beni"

Bunu söylememle sırıttı. Ayça tatlı bir kızdı ve benim çocukluktan beri arkadaşımdı. Ailelerimiz de çok yakın arkadaştı. İkimizde hep aynı okullara gittik bu sebeple. Üniversite hariç. O İstanbul'da  tıp okuyup doktor asistan oldu. Ben ise Bolu'da Türk dili ve Edebiyatı okudum. Yine de kader bizi tekrardan bir araya getirmişti. İlk tahini buraya çıkmıştı. Ve yaklaşı 4 aydır beraber yaşıyorduk. O benim sahip olduğum en iyi arkadaştı.

                                 🍂🍂🍂

Güzel bir balkon konuşmasının ardından odalarımıza çekildik. Üstümü çıkaracağım sırada elim boynuma gitti. Fularım boynumda değildi. "Ah tabi ya çıkarmıştım. İyi de nereye koydum?" Neyse çok da önemli değildi.

Üstümü değiştirip pijamalarımı giyindikten sonra gözüme dolabımın üzerindeki eski kutu dikkatimi çekti. Çocukluğumdan bu yana değer verdiğim ne varsa içine atıyordum. Bir kitap sözü, bir oyuncak, veya herhangi bir şey.

Yatağımdan kalkıp kutuyu oradan güç bela aldım ve tekrardan yatağıma oturdum.  İçini açtığım sırada neredeyse millattan önce kalma, nereden geldiğini hatırlamadığım eski bir defter gözüme çarptı. Yavaşça defteri çıkardım ve gelişine bir sayfa açtım.

                             بلمز ميسك كه جب ا ب ويرمه مكد جو ابدر    

Hz.Mevlana'nın Osmanlıca 'Bilmez misin ki cevap vermemekte cevaptır.' Sözü yazıyordu. Kaç dakika baktım bu söze hatırlamıyorum. Defterin diğer sayfalarını kurcaladım fakat bir şey bulamadım. Demek ki bir tek bunu yazmışım, veya birisi yazmış. Aldığım nefesi yavaşça verip defteri kapattım. Biraz daha kutuyu kurcaladıktan sonra tekrardan eski yerine kaldırdım. Defteri ise çantama koydum.
Uyumadan önce tekrardan dolunaya baktım. Bu gece yorucuydu. Yatağıma girdiğim gibi kendimi uykuya bıraktım.

 Yatağıma girdiğim gibi kendimi uykuya bıraktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
MATEM RÜZGÂRI [F•]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin