33.bölüm-Aşk dediğin

97 28 27
                                    

Sadece gerçek sevgi kalpleri huzurla doldururdu.

Aradan yaklaşık yarım saat kadar geçmişti ve biz tekrardan Abant gölündeki iskeleye oturmuş konuşuyorduk.

"Peki sence kitap yazarken ilham almayı mı beklemeliyim?" diye sordum. Rüzgar o sırada bana çiçek tacı yapmakla meşgul olduğu için, zaman zaman iki kez soruyordum sorularımı.

"Hımm.. bence beklememelisin. İlham birden gelen bir şeydir sonuçta."

Hem konuşuyor, hem de çok geçmeden devam ediyordu işine. Bahçe de bir tane de daha papatya bulmuş, ve onu da Rüzgarın defterinin arasına koyan ben olmuştum. Bunun aramızdaki bağı kuvvetlendirdiğine emindim.

"Pekala, sen de cevher olduğuna inanıyorum Rüzgar." dedim ve devam ettim. "Yarından itibaren 2.seriyi yazmak için her gün raylarda buluşalım mı?"

Durdu ve bir bana bir de elindeki taca bakarken sırıttı.

"Zaten her gün raylarda buluşmuyor muyuz?"

"Her şeye de bir cevabın var." dedim somurtarak. Kıkırdadı ve elindeki taca bir kaç çiçek daha ekledikten sonra özenle başıma yerleştirdi.

"Yakıştı mı?" diye sordum heyecanla.

"Evet, yakıştı bence."

Sanırım ilk kez safran çiçekleriyle yapılmış bir taç takıyordum. Şu an kafamda bir servet taşıyorum..

İçimdeki mutluluktan mıdır nedir melodisi yavaş bir şarkı mırıldanmaya başladım. Bir kaç dakika hiç usanmadan şarkıyı söyledim. O sırada Rüzgar bana bakarak "Şarkı mı söylüyorsun? Öyle bir havan var." dedi boynunu ovuştururken.

"Evet, bazen şarkı mırıldanırım.."

Hiç bir şey demeden başını göle çevirdi. Ben de hiçbir şey demedim. Bir kaç kez öksürdü ve bakmaya devam etti. Ardından yüzünü bana çevirdi.

"Annem de şarkı söylemeyi çok severdi. Her zaman söylemezdi ama. Hep sesini merak etmişimdir. Hayatımda duymak istediğim, merak ettiğim tek ses annemin sesiydi. Ama şimdi.." dedi ve durdu. Hafif kızarıyor, cümlenin devamını getiremiyordu. Hiç bir şey söylemeden devam etmesi için ona fırsat tanıdım. Ardından çok geçmeden "...şimdi sesini merak ettiğim birisi daha var.." dedi.

"Kim?" diye sordum tedirgin bir şekilde.

Belki benden başka görüştüğü, merak ettiği hatta aşık olduğu bir kız olabilirdi. Onun adına mutlu olurum.

"Hayatımda bir kez de olsa sesini duyabilmeyi çok isterdim Esin."

O an sadece gözlerine bakarak öylece kalakaldım. Boğazım düğümlendi, yutkunamadım. Diğerleri sesimi duyuyor ve hiçbir şekilde umursamıyorken, birinin de en çok istediği şeyin bu olması hayatın dengesizliğini bir kez daha gösteriyordu.

O gün orada ona hiçbir cevap veremedim dostlar. Eve geldiğimde, yemek yediğimde, annemle konuştuğumda ve diğer her şey de aklımda sadece o cümlesi kaldı. Çiçek tacımı özenle bir kutunun içine yerleştirdim. Ardından sıcak bir duş aldım. Ayça bugün nöbete kalacağı için benle annen baş başaydık. Büyük ihtimal 2 gün sonra gidiyordu ve burada olduğu süre boyunca hem Ayça'yla hem benle iyi gezmişti. Yanına gidip bacağına uzandım.

"Esin sen de bir haller var, iyi misin güzel kızım?" diye sordu. Anneler her şeyi hisseder lafı ne kadar da doğruydu. Her şeyi anlatıp içimi dökmek istiyordum anneme ama yapamadım. Ağlamak istedim, zor tuttum kendimi. İnsan sadece duygularıyla baş başa kalınca yalnız hisseder kendini.

"Bir şeyim yok anne, sadece biraz yorgunum."

Annem daha fazla üstelemedi ve saçlarımı okşadı. Aradan saatler geçti ve annem uyuyakaldı. Üstünü örtüp odama gidiyordum ki kapının açılma sesini duydum. Sanırım Ayça gelmişti. Saat henüz gece 01.00 civarlarındaydı. Kapıya doğru gittim ve onu karşıladım. Çok bitkin ve yorgun görünüyordu. Bir o kadar da mutlu.

"Bugün nöbete kalmayacak mıydın?" diye sordum. Üstündeki ceketi çıkarıp askılığa astı ve derin bir nefes verdi.

"Nöbet başkasına devrildi. Ancak bu saatte gelebildim." dedi ve annemi uyurken görünce sessizce balkona geçti. Bende balkona geçtikten sonra ikimizde sandalyelere oturduk.

"Sana söylediğim ilaç ismini araştırabildin mi?" diye sordum. Sanki daha yeni kafasına dank etmiş ifadeyle yüzüme baktı.

"Ay ben onu unuttum ya. Bugün bir sürü bir şeyler oldu. Yarın söz o ilacı bulup sana getireceğim hatta." dedi. Başımla onaylamakla yetindim.

"Yorgunsun ama yüzünde güller açıyor." dedim göz kırparak. Şimdi dayanamaz anlatırdı.

"Esin bir şey oldu.." dedi heyecanlanarak.

"Söyle bakalım ne oldu?"

"Aras'la ben hani a-anlarsın ya.. işte biz artık şeyiz."

Büyük bir kahkaha patlattım. Nasıl da can çekişiyordu söylerken.

"Sevgilisiniz değil mi?" diye sordum açık bir şekilde.

"E-evet."

"Yavrularım benim... gözümde canlanır koskoca mazi.." diye giriş yapınca kaşlarını kaldırıp şaşkınca baktı bana. Ardından o da gülümsedi.

"Esin onu görünce kalbim duracak diye çok korkuyorum, ne yapacağım ben.. beni çok heyecanlandırıyor, en önemlisi de çok mutlu ediyor."

Onun bu neşeli, mutlu hallerini görünce ondan daha fazla seviniyordum. İkisini de ayrı ayrı çok seviyordum. Eehh bir klişe sözümüz vardır; "En büyük aşklar nefretle başlar."

"Esin sen de Kaan hocayla olsan da dörtlü takılsak nasıl olu.."

Daha lafını bitirmeden ayağımdaki tekerlikle tam on ikiden vurdum.

MATEM RÜZGÂRI [F•]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin