Bu bölümde, yazarlık kariyeri düşünenlere mesajlar verilmiştir;)
İyi okumalar
"Okunacak çok şeyin olduğu gibi.."
Ertesi gün tekrardan raylarda buluşmak adına yola çıkmıştım. Gün batımına yarım saat vardı. Yarın tren raylarına gelemeyeceğimi de ona söylemeliydim. Annem gideceği için onu yolcu etmem gerekiyordu. Yanıma kalemimi ve defterimi almayı ihmal etmemiştim. Neden laptopu almadın diye soracak olursanız; ben bir bölüm yazmadan önce not alanlardanım, hatta bir kısmını kağıda yazanlardan. Bugün de şansıma hava çok sıcaktı. Neyseki güneş gözlüğümü unutmamıştım. Uzun ve hafif engebeli yolu yürüdükten sonra raylara varabilmiştim e nihayetinde. Rüzgar bey aynı yerinde oturuyordu. Defterinde bir şeyler yazıyordu. Onu daha fazla izlemeden yanına gittim. Aramıza boşluk bırakarak oturdum. Başını defterden ayırmayıp yazmaya devam etti. Sanırım geldiğimi fark etmemişti. Hiç ses çıkarmadan fark etmesi için bekledim. Çok geçmeden başını bana çevirdi.
"Ne zamandır buradasın?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.
"Sanırım 10 dakikadır."
"Şey ben kitabın için notlar alıyordum da o yüzden fark etmemişim."
"Sorun yok, bakabilir miyim notlara?" diye sordum.
"Tabii bakabilirsin."
Notları okuduğumda ona anlattığım kurgu ve kişiler, olay hakkında kısa kısa notlar almıştı. Ben sayfalarca yazacağını tahmin ediyordum. Dayanamayıp sordum.
"Bunlar bir kitap için az değil mi?"
Bana bakıp başını sağa sola salladı.
"Yeni başladığın bir kitap için ayrıntılı not almak beynini karıştırır. Şu anlık bunlar yeterli. Şimdi 1.bölüm için çalışmalıyız."
Haklıydı aslında. Ben kimi zaman o kadar not alırdım ki, bir türlü yazamazdım. Kızıl saçlarımı arkada topladıktan sonra krem çantamdan defterimle kalemimi çıkardım. Tekrardan Rüzgar'a döndüğümde onu şöyle bir süzdüm. Bugün gözlerinin renginde ince bir gömlek giyinmişti. 'Mavi bir insana yakışsa yakışsa bu kadar yakışabilir.' diye geçirdim içimden. Başımı hızlıca sağa sola salladım ve odaklanmaya çalıştım.
"Evet nereden başlıyoruz?" diye sordum. Sanki yazar olan ben değilde oymuş gibi hissediyordum.
"Yazılacak çok şey var." dedim defterimde ki notlara bakarken.
"Okunacak çok şeyin olduğu gibi." dedi ve aldığı diğer notları önüme sundu.
Notların hepsine göz gezdirdim. O kadar faydalıydı ki hepsi. Detaylarda boğulmamış, genel analizini yapmıştı.
"Bana ilk yazdığın kitabından bahset." dedi sakince.
Ona ilk kitabımda neyden bahsettiğimi, kurgusunu, karekterleri ve olay, olgu ne varsa anlattım. O da beni sakince dinleyip notlar aldı.
"Pekala yakında basılacağına sevindim. 2.kitabında şu prenslerin efendisinin hayatına derinden inmek istiyor musun?"
Bu sorusunun ardından biraz düşündüm. Biz yazarlar bazen karekterler için acımasız olabiliyorduk. Onlara yazdığımız kader her zaman iyi olmayabiliyordu. Hoş ben ilk kitabımda mutsuzluğa pek de yer vermemiştim ama olsun.
"Bilemiyorum.. prenslerin efendisi çok muhteşemdi, hayatının da öyle olması gerekmiyor mu?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. Biraz durdu ve cevap verdi.
"Her ne kadar mükemmel olsa da hayatı öyle olamayabilir." dedi emin bir şekilde.
"Pekala o zaman trajik bir gerçek okurlarımı bekliyor sanırım." dedim gülerek.
"Hadi ama.. o kadar da acımasız olma. Hem bu prens aşık olmuyor mu?" diye sordu. O sırada güneş batmak üzereydi. Gülümsedim ve cevap veriyor.
"Oluyor ama.." dedim ve devam ettim. "...aşk denilemeyecek kadar gerçekçi ve dürüst bir şekilde."
Hafif şaşırmış bir ifadeyle bana baktı. Bense hiçbir şey demedim. Sadece boş gözlerle ona bakıyordum. Mavi gözlerini güneş yüzünden hafifçe kısmıştı ve rüzgarda dans eden saçlarını eliyle düzeltiyordu. Ardından konuşmaya başladı. "Sen inanılmaz birisin. İtiraf etmeliyim ki sana hayran olmamak elde değil."
Bu itirafının ardından hafifçe kızardım ve gülümsedim. Şu çocuğun ne zaman ne diyeceği hiç belli olmuyordu. Tüm samimiyetimle yüzüne baktım. "Asıl inanılmaz ve hayranlık duyulması gereken kişi sensin." dedim. Gülümseyip başını gün batımına çevirdi. Ardından o an dikkat ettiğim saatine çevirdi başını ve panikle "Benim gitmem gerekiyor!" dedi. Kaşlarımı çattım. "Nereye?"
Hafif duraksadı ve ardından cevap verdi. "Evime."Yalan söylüyordu. Hissediyordum. Bana şimdiye kadar hiç yalan söylememişti ve şimdi yalan söyleyince ele veriyordu kendini. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsedim ve "Madem acelen var. Git o zaman evine, yarın yine buluşuruz." dedim. Başını tamam anlamında salladı. Ardından bana selam verip gitti.
Masanın üstündeki adres, garip ilaçlar ve rüzgarın peşindeki adamlar. Bunların hepsinin bir bağlantısı var mıydı? En önemlisinde bana yalan söylemesinin önemli bir nedeni olmalıydı. Rüzgar henüz gözden kaybolmadan derin bir nefes aldım ve onu takip etmek adına arkasından yürümeye başladım.
🍂🍂🍂
-sakuga🍂