15.bölüm-Rüzgar

117 38 30
                                    

Bir Rüzgarın savruluş hikayesi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir Rüzgarın savruluş hikayesi.

(20 sene önce)
14 ocak /2000

Tik tak, tik tak, tik tak. Saatten çıkan sesler insanı rahatsız edecek derecesindeydi. İnsan söküp atmak istiyordu. Zaman geçmiyordu sanki o sesleri dinleyince. Küçül çocuk kahverengi ayıcığına sarılmış, oturduğu koltuktan saate bakıyordu. Bir yandan şanslıydı bu iğrenç sesi duymadığı için.
Küçük çocuk derin bir iç çekti. Sonra bir iç daha. Omuzlarını silkip sabırla annesinin gelmesini bekledi. Koca evde tek başına olmaktan korkmuyordu. Evin her köşesinde annesinin kokusunu hissedebiliyordu.  Gözlerini saatten alıp cama çevirdi. Yerdeki bembeyaz karlara ve ihtişamla gökyüzünden yağan karlara baktı. Kar topu savaşı oynayan ve kardan adam yapanları zevkle izlemeye başladı. Kendisi de onlarla oynamak istiyordu. Hatta bunu her şeyden daha çok istiyordu. Bir kaç kere onlarla oynamaya çalışmıştı ama ya ayak uydurmamamıştı, ya da dışlanmıştı. Oynamasını isteyen çocukların ise elinden bir şey gelmiyordu. Bu yüzden annesi dünyadaki tek arkadaşıydı. Onunla oynayan, ilgilenen ve her şeyden daha çok seven kişiydi o.  Bunun yanı sıra dedesinden kalan Soner Özel Hastanesinin de sahibiydi. Bazen işleri olsa da onu asla ihmal etmiyordu.

Küçük çocuğun aklına babası geldi bir anda. Oysa onu düşünmek bu dünya da isteyeceği en son şeydi. İstemsizce çıplak ayak parmaklarını büzüştürdü ve oturduğu yerde zaten küçük olan bedenini daha da gizlemek istedi. Babasını seviyordu fakat onu her dövdüğünde korkuyordu ondan. Henüz omuzundaki, sırtında ki morluklar ise geçmemişti. Henüz 5 yaşındaki minik çocuğun aldığı sorumluluk ona ağır geliyordu.

Babasının da annesinin hastanesinde doktorluk yaptığını biliyordu. Doktorları insanların kurtaran kahramanlar olarak sansa da bu babası için geçerli değildi.

Rüzgar bir nefes daha aldı huzursuzca. Yüzü o kadar masumdu ki insanın sevesi, öpesi, uzun uzun sarılıp içine sokası geliyordu. Kalbi de yüzü kadar saf ve güzeldi. Hiç bir zaman işitme engelli olduğu için isyan etmemişti.  Çok zorluklar çekse de isyan etmedi. Sadece bir kez olsun annesinin sesini duymak isterdi. Belki de bu hayatta istediği en çok şeydi.

Daha fazla dışarıyı izlemeyerek ayağa kalktı minik Rüzgar. Ayağa kalktı ve annesinin odasında uyumak adına oraya doğru gitmeye başladı. Minik ayaklarını bir birine sürterek yukarıya çıktı. Attığı her adımın onu hayatını değiştireceğinden habersizdi. O minik bir Rüzgardı ve attığı her adımla savrulmaya yaklaşıyordu. Yürüdü, yürüdü ve tam kapının önüne geldi. Yavaşça ayaklarını kaldırıp kapının kulpunu indirdi. Kapı gıcırdayarak açıldı. Kapıyı açmasıyla annesini görünce şaşırmıştı. Oysa markete gittiğini sanıyordu. Hemen yatağın yanında yerde yatıyordu.

Başı bükük, gözleri kapalı vaziyette annesini gören Rüzgar uyuduğunu düşündü. Fakat soğuk zeminde uyuması onu üzmüştü. Yanına yaklaşıp elini tuttu. Buz gibi teni Rüzgar'ın içini ürpertirken annesinin üşüdüğünü düşündü ve yataktaki battaniyeyle üstünü örttü. Beyaz yüzüne bakarken gülümseyip annesinin kızıl saçlarını öptü ve ona sımsıkı sarıldı.

Sanırım annem bu sefer oyun oynamak istemiyor. Yorulduğu için uyumuş. O zaman ben de onunla uyurum.

Ve o da gözlerini kapattı. Annesinin soğuk bedenine sarılarak uyuya kaldı. Bilmiyordu son kez annesiyle uyuduğunu, son kez sarıldığını, son kez öptüğünü. Bir daha onunla kimse oyun oynamayacaktı. Hiç birini o zaman bilmiyordu. O kadar masumdu ki uyurken, bakarken, gülerken, sarılırken. O kadar saf ve temizdi ki. Hayranının ne kadar zor olacağını tahmin edemiyordu. Fakat bu bir Rüzgarın savruluş hikayesiydi.

20 yıl sonra/ Sene 2020

(Saatler önce)

Tren raylarında uzun bacaklarını sarkıtmış genç çocuk, batmakta olan güneşi izliyordu. Yağmur çitiliyordu üstüne üstüne umursamıyordu. Üzerindeki ince hırka onun ısıtmağını biliyordu ama umursamıyordu. O sadece öylece gün batımını izledi. Ardından Esin'in geldiği yola baktı gözlerini kısarak. İstiyordu onun yine gelmesini. Bir nevi o yüzden bekliyordu bu havada onu. İster istemez bir yakınlık hissediyordu ona kadar. O yüzden bekledi. Alışıktı zaten beklemeye. Neredeyse 2 saat kadar bekledi oracıkta. Hava karardı, zaman ağır ağır aktı, ama kimse gelmedi. Umutsuzca ayağa kalktı. Gözlerini kapatıp gökyüzüne baktı. Eve gitmek yerine ormanın en derinlerine daldı. Yürüdü, yürüdü, kaybolmak istercesine, bir daha hiç bulunmamayı dilercesine yürüdü. En sonunda bir kulübenin önünde durdu. Sarı loş bir ışık yanıyordu içerden. Ta ki biri söndürene dek. O an tanıdık birini görür gibi oldu. Gülümsedi yutkunarak. Mutlu olmuştu bu hava da dışarıda olmadığı için. Çünkü biliyordu annesinden sonra ona iyi gelen tek kişi olduğunu.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
MATEM RÜZGÂRI [F•]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin