5.9

2.6K 150 34
                                    

sezen aksu| git
-

•Asal

"Gidin artık siz ya, hem Evren gelir az sonra."

"Seni bize emanet etti kızım. O gelmeden gitmeyiz."
Bora'nın 'ağır abi' tavrına göz devirdim. Elinde bir tespihi eksikti şu an. Baya gergin duruyordu aslında ama ortamdaki buzları eritmek için kendini bin bir türlü şekle sokmuştu.

Salonda volta atan Doğan ise bambaşka bir alemdeydi. Geldiğimizden beri oturmamış öylece etrafı geziyordu. Dicle onunla konuşmaya çalışsa bile sonunda yine sessizlik oluşuyordu. Ben olduğum yerden onları izliyordum. Arada sorulan sorulara cevap verip geri önüme dönüyor ve tek bir noktada sabitliyordum bakışlarımı. Evren'in bir an önce gelmesi lazımdı. Ona sarılmam lazımdı. Hissetmiştim işte, kesin kötü bir şeyler oluyordu. 

Kapının sesi etrafdaki sessizlik çığlığında dağıldığı an da yerimden fırlamış ve koşmuştum. Tabii Doğan zaten ayakta olduğu için benden önce varmıştı.

Evren gelmişti. Gelmişti gelmesine de hiçbir şey anlayamıyordum yüzünden. Duygularını çok iyi saklıyordu.

"Noldu kardeşim? Ne konuştunuz?"

"Gel kanka içeriye geç de konuşalım."

"Nil neden gelmedi seninle?"
Gözleri yerden gözlerime çıkmıştı. 'Beni kurtar.' der gibi bakıyordu.
Her ne kadar hepimiz ne olduğunu merak etsek de Evren'in toparlanmaya ihtiyacı vardı. Konuşmanın sırası değildi.

Dicle'nin koluna dokundum ve ona gözlerimle imâda bulundum. Gayet iyi bir şekilde anlamış olacak ki Bora'yı açık kapıdan dışarı itmiş, salona gidip çantasını almış ve Doğan'ın elinden tutmuş kapıyı örtüp çıkmışlardı evden. Doğan ve Bora'nın şikayetlerini saymazsak hızlı bir kalkış olmuştu. Kimse kimseye tek kelime söylememişti. Hatta Evren'in gittiklerini duyduğundan bile emin değildim. Bakışları sadece gözlerimdeydi. 
Dudaklarını yaladı ve birkaç kez yutkunmaya çalıştı. Bunu kıpırdayan adem elmasından anlamıştım.

"Çaresizim."
Saniyelerin birikmesine daha fazla izin vermeden kollarımı boynuna doladım. Bedeninin bir süre sonra inip kalkmasından ağladığını anlamıştım. Ama herhangi bir ses çıkarmıyordu. Sanki onu öyle görüp güçsüz olduğunu düşünmemem içindi. Düşünmezdim zaten ama gizlemesine izin verdim. 

Ruhunun ve bedeninin yorgunluğunu sırtlamak istiyordum. Başarabileceğimden emin değildim. Evren tanıdığım en güçlü insandı ve böyle bir yükü taşımasının kolay olmayacağını tahmin etmek zor değildi. 

Sağ kolunu belime doladı ve bedenlerimizi ayırmadan sırtlarımızı duvara yasladı. O bedenini duvarda sert bir biçimde kaydırarak zemine otursada, benim belimden tuttuğu için beni sadece yavaşça çekmişti.

Ellerimi nereye koymam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ya da ne zaman konuşmam gerektiği. Konuşmalı mıydım yoksa onun anlatmasını mı beklemeliydim, bundan bile emin değildim.

Kafasını eğip boyun girintime yasladığında küçük çaplı bir şok geçirmiştim ve öylece kalakalmıştım. Ama rahatsız olmaması için sağ elimle ensesindeki saçlarla oynamaya başladım.

Ne kadar süre öyle kalmıştık bilmiyordum ama artık bedeni düzensiz bir biçimde inip kalkmıyordu. Ağlaması dinmiş gibiydi. Nefes alış verişi düzenliydi fakat arada tıkanıyordu. Uzun süreden sonra dudakları kurumuş olmalı ki ağzını açınca garip bir ses çıkmıştı. Konuşmaya hazır hissettiğini düşünmüyordum ama beni daha fazla merakta bırakmamak için anlatacak gibiydi.

"Karşısına geçince gözlerim doldu. Güzel bir şeyler söylemesini bekledim ama olmadı. Böyle bir şeyin ihtimalini düşünmem bile hataymış."
Derin bir nefes aldıktan sonra boşta kalan eliyle boşta olan elimi kavradı. Birleşmiş olan ellerimiz bedeninin sol tarafında durmuştu, tam kalbinin üstünde. Çok düzensizdi kalp ritmi.

öhücük [texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin