Üniversite öğrencisi olan Violet Cara Wilson, büyükbabasını küçük yaşta kaybetmiş ve o günden beri mistik olaylar yaşamaya başlamıştır. Son zamanlarda bu olayların artmasıyla hayatı altüst olmaya başlayan genç kız, büyükbabasının geçmiş sırlarını da...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Blue Foundation ~ Eyes on Fire
Çarşamba sabahı uyandığımda günden en büyük beklentim Slender'ın artık dönmüş olmasıydı. Tabii onu ofisinde bulmayı beklerken, mutfakta Sally ile vakit geçirirken görmek aklımda değildi. Üstelik üzerinde renkli puantiye işlemeli farklı bir takım elbiseyle...
Ağzım şaşkınlıkla açılırken Sally ile konuşmalarını işitince ses tonundaki yumuşaklık beni Slender için korkutmaya başlamıştı. "Slender..." diye mırıldandığımda ikisi de ellerindeki fincanları bırakıp bana döndü. Gördüğüm yüz bu sefer beyaz oyuklar yerine göz ve ağız çukurlarına sahipken, bir de gülümsüyordu. "Onu görecek olursan bana haber ver tatlım."
"Ne?" Niye kekeliyorum? "Sen Slender değil misin?"
Takım elbisesiyle uyumlu şapkasını başına geçirirken Sally'e döndü, "Sally, bize biraz izin verir misin?" Diye kibarca rica etti ve tamamen bana yöneldi.
"Ben Splendorman, Slender ağabeyim olur."
"Türünün üreyebildiğini bilmiyordum," Splendor samimi bir kahkahayla karşılık verdi. Slender'ın tamamen zıttıydı. İkisinin kardeş olduğuna inanamayan şaşkınlığım yüzümden silinmezken Splendor mutfağın ortasındaki tezgahın bar taburesine geçti. Oturan haliyle bile boyu iki katımı aşıyordu. Köşkün yüksek tavanlı mimarisine şaşırmamak lazımdı. "Ve sen de... Yeni olmalısın. Hiç buradaki diğerlerine benzemiyorsun," diyerek beni süzdüğünde siyah göz çukurları kasılıp gevşemişti.
"Violet," dedim tezgahın diğer ucundaki tabureye otururken. Elini üzerime doğru uzattığında kolu neredeyse tezgah kadardı. Parmaklarının ucuyla koluma dokundu ve gözlerini kıstı. Ne yaptığını anlayamazken birkaç saniye içerisinde geri çekti. "Bu köşk gün geçtikçe beni şaşırtmaya devam ediyor," diye mırıldandı. "Nasıl bir güce sahip olduğunun kıymetini bilmelisin."
"Anlayamadım, ne gördün?"
"İçinde başka bir kişilik barındırdığını hissettin mi hiç? Bir ruhu." Bu soru istemsizce kıkırdamama sebep olmuştu, "Psikoloji tezi yapan biri olarak söylüyorum, Dissosiyatif bozukluk yaşayacak kadar ciddi bir hasar almadım henüz."
"O halde senden aldığım enerji bir lanet olmalı."
Afalladım. Sadece bana dokunarak gücümün kaynağına kadar görmeyi başarmıştı. Ondan Slender'a karşı olduğu kadar çekinmemiştim fakat soğukkanlılığımı kırmaya çalışan bir samimiyeti vardı. Ürkütücü davranışları yoktu ama güçlü sezgileri ona tehlikeli bir gizem katıyordu. Aslında enerjisi hoşuma gitmişti. Slender'ın aksine Splendor, mistik güçlerime daha yatkın görünüyordu. "Bu beni ne kadar şanslı yapar?"
