BÖLÜMϟ15
Karahan’ın delici bakışlarıyla karşılaşana kadar ne kadar büyük bir belanın içinde olduğunu bir kez daha hatırladım. Gözleri, benim gözlerimle buluştuğu an bu bunaltıcı hava ve sıcaklığın içinde üşüdüm. Benim ise ona boş ve anlamsız baktığımı, bir ayna karşısında görür gibiyim. Sesimi çıkaracak cesaretim yoktu. Hatta bu basit bir cesaret bile değildi. Bu, onu görünce oluşan yorgunluk ve konuşamazlıktı.
İçimdeki ses ise bana aptallaştığımı söylemekten öte bir şey yapmıyordu. ‘Perdeni geri çek ve olacakları tahmin et, buraya kim bilir dedene neler söylemeye geldi’ düşüncesi gerçekleşmesini istemediğim bir sondu. En azından perdeyi çekmeyi düşünmüştüm, yani o kadar da aptal sayılmam.
Pencerenin üzerinden perdeyi çekerken, Karahan’ın aşağıda olmadığını görünce elim ayağım birbirine dolandı. Pencere yaslanmış derin nefesler almaya başladım. Elim istemsizce alnıma giderken olasılıkları düşünmek bile başımı döndürüyordu.
Aşağıdan, “Esila,” diye seslenen dedemi duyunca ellerim tir tir titremeye başladı. Allah’ım lütfen az önce yaşananlar beynimin bana bir oyunu olsun. Lütfen bu kadar yalancı biri olmasın. Ayak seslerini duymamla beraber gözlerimi sıkıca kapattım. Kapının açılma sesini duyunca gözlerim hala kapalı dururken bedenimi pencereye çevirdim.
“Esila. Hazırlan kızım, çabuk çabuk.” Dedemden beklediğim cümleler ağzından çıkmayınca gözlerimi açarak ona döndüm. Yüzünde kocaman bir sırıtma ile bana bakıyordu.
Yine içimde oluşan korkuyla, “Kim geldi dede,” dedim. Dedemin kaşları çatılırken, Karahan’ın aşağıdan yok olmasından sonra hiçbir zil sesi duymadığım aklıma geldi. Yoksa gerçekten beynim tarafından oyuna mı mahsur edilmiştim? Böyle düşününce aslında her şey gayet de mantığa uygundu. Neden buraya gelsin ki? Dedemi çiçekle kandırıp, beni okuldan almasını söyleyecek değildi ya?
“Kimse gelmedi,” dedi dedem yanıma adımlayarak. Kafamı tuttu dudağını alnıma götürdü. Telaşla konuşmaya başladı. “Hastalandın mı yoksa? İlaçlarını mı almıyorsun?”
“Hayır, dede alıyorum ilaçlarımı da. Bir an kapı zilini duydum sandım. Kimse gelmedi değil mi?” dedim en masumane halimle. Yalan söylediğimi anlamasın diye yapmadığım şey kalmadı bugünlerde. Bir süre yüz ifademi inceledikten sonra, gözlerini kıstı ve konuştu. “Hayır, kimse gelmedi,” dedi.
Bir an duraksadıktan sonra hemen konuşmayı başka yönlere çekmeye çalıştım. Gayet rahat bir şekilde tekli koltuğa otururken, dedem hala kısık gözleriyle beni takip ediyordu. “Sen neden gelmiştin.”
“Hazırlanmanı söylemek için geldim. Birini görmeye gidiyoruz.”
“Kimmiş bu birileri?”
Dedem, “Aslında pek uzak sayılmaz. Birkaç adım diyebiliriz yolculuğumuz için,” diyerek sırıttı. Yanıma gelerek koltuğun kenarına oturmadan önce, “Kalk da birkaç bir şey dene, uyumlu bir çift olarak gidelim,” dedi.
Bu cümlesini istemsizce güldüm. Ayağa kalkıp karşısına geçerek kafamı salladım. “Dede sevgililer öyle giyinir,” dedim. “Hem kimmiş bu komşu? Hayır, hayır. Yine birini ayarttın değil mi? Ben gelmem,” diyerek dedemin yüzündeki sırıtmanın yok olmasına sebep oldum. Bu aralar okula gitmeye bile heyecanım yokken bir de ziyaretlerle uğraşmaya gücüm ve heyecanım yoktu.
Bakışlarımı yerden kaldırarak dedeme diktiğimde gözlerinde bir heyecan ya da mutluluk aramıştım fakat yoktu. Sadece alt dudağını sarkıtmış mutsuz bir adam vardı karşımda.
“Çok mu istiyorsun?” dedim. Gözlerini yere dikmiş adeta vicdan yapıyordu. Sanki karşımda ufak bir erkek çocuğu vardı ve günlerce istediği oyuncağı almayan kötü bir anne gibi hissediyordum. Kocaman adamın, dedemin üzerimde bıraktığı etki buydu. Peki, ömrünü bana adayan bu küçük ruhlu, aynı zamanda küçük ruhuna meydan okuyan göbekli adama istediği oyuncağı neden vermeyeyim ki dedim içimden.
![](https://img.wattpad.com/cover/17935392-288-k741786.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kavanoz Nohut Tanesi -Askıda-
Teen FictionEvi, onun saklanış kalkanı. Huzuru sadece uyuyarak yakalayan biri için diğer şeyler çok gereksizdir. Evin üst katı.. Sağdan ikinci kapı.. Krem ve toz pembe ile döşenmiş adeta huzuru yansıtan bir oda.. Çift kişilik bir yatak.. Pembe çiçekli olan açık...