Upuzuuuun bi aradan sonra merhabaa :)
Bugün karne hediyesi olarak bir kaç bölüm yayınlamayı düşünüyorum :) Umarım hepinizin karneleri güzeldir. İyi olmayanlarında üzülmesine hiç gerek yok henüz yolun başında olabilirsiniz. Kaybetmek ya da kazanmak bir şeyi ne kadar çok istediğimizle olur..
Keyifli okumalaar...
Emrenin ailesiyle tanışmamın üzerinden iki gün geçmişti. Annem ile birlikte Can Bey'in yanına gidip muayene olmayı zorda olsa kabul etmiştim. Bana verdiği çizelgeyi söylediği gibi titizlikle doldurmuştum. Durumun pek iç açıcı olmadığını biliyordum. Çünkü, kötü şeyler yaşamıştım ve yaşamaya devam ediyordum.
Artık okula gidebilecektim. Bugün dikişlerim alınacaktı. Hala deli gibi korkuyordum.
Selma Teyze izinden dönmüştü. Onu erkenden görüp kucaklamak için yatağımdan fırladım ve merdivenlerden indim.
''Yavaş olsana tavşanım düşüp bir yerini kıracaksın.'' dedi.
Onu dinlemeden kucağına atladım ve yanaklarını sıktım.
''Seni çook özledim Seloş.''
''Bende seni çok özledim tavşanım. Mısra Hanım küçük bir kaza geçirdiğini söyledi. İyi misin?''
Başımdaki bandajı gösterip;
''Bugün bundan kurtuluyorum.'' dedim.
''İyi iyi dikkat et kendine biraz kuzucum.''
''Annemler nerede? Onunla beraber gideriz diye düşünmüştüm.'' dedim etrafıma bakarak.
''Mısra Hanımla Kenan Bey erkenden çıktılar. Toplantıya katılacaklarmış.''
''Ama korkuyorum..'' dedim. Fısıldayarak kendi kendime söylemiştim bunu.
Selma Teyzeyle kahvaltı masasına oturduk. Annemin kahvaltıları her zaman güzel olurdu ama Selma Teyzenin kahvaltıları her zaman daha lezzetli ve doğaldı.
Domatesin kabuklarını ayıklayıp ağzıma attım. Anneminkilerde meyve suyu olurken Selma Teyze her kahvaltıda temel içeceğin çay olması gerektiğini söylüyordu. Küçüklüğümden beri çay sevgim buradan geliyordu. Her gün en az bir kez çay içiyordum.
Çayı bu kadar sevmemin aksine Türk kahvesinden nefret ediyordum. Her zaman bana çok acı gelmiştir.
''Seloş ben odamdayım.''
''Tamam kızım.''
Annem olmadığına göre başkasını bulmam gerekiyordu. Gamze bu iş için biçilmiş kaftandı. Telefonumu elime alıp numarasını tuşladım.
''Söyle bakalım.'' Sesi oldukça neşeli geliyordu.
''Dikişlerimi aldırmaya benimle gelmek ister misin?''
''Ah, çok isterdim ama babamla alış verişe çıkacağız.''
''Anladım.. Peki ozaman.''
''Seni özledim mavişim.''
''Bende seni özledim.'' dedim mırıldanarak.
''Okula geliyorsun değil mi?''
''Evet pazartesinden itibaren geleceğim.''
''Sabırsızlıkla bekliyorum.''
''Görüşürüz, iyi eğlenceler.'' dedim ve telefonu kapattım.
Bu seçeneğide eledim. Keremi arayamazdım. Onunla konuşamıyorken benimle hastaneye gelmesini isteyemezdim.
Emre! Tabii ya.Reddede bilirdi de ama şansımı denemeye değerdi. Telefonu tekrar elime alıp Emreyi aradım. Uzun çalışlardan sonra açmayacağını düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Yoktun.
Teen Fiction''Sen benim hiç bilmediğim bir yerde uyuyorsun. Ben senin hiç bilmediğin bir yerde ölüyorum..'' İnanmak mı saflık, Öpmek mi günah, Dokunmak mı yasak, Neydi bu sendeki tutsak, Beni sana bağlayan. Bu kitap saflığın nefrete dönüşünü, bataklığın ortasın...