11 NİSAN
Odanın kapısı varlığının belli olmasından ürkerek açıldığında, camın önüne çaprazlanmış Gabardin kumaşlı tekli koltuğa gömmüştüm kendimi. Göz kapaklarım, camın ardından bana hücum eden Güneşin kollarına rağmen kirpiklerimle buluşmamak adına direniyordu. Odanın zeminini saran Kar Meşe parkede sporlarının gıcırtısı rahatsız edici bir boyut kazandığında umursamayan başlamıştım onu, oysa benim en ufak bir sese tahammülüm yoktu.
"Sigara ve alkol, duyularıma hitap edecek bir koku değil." Kayra'nın iğneleyici sesine aldırış etmeden Patchwork desenli tekliyi izlemeyi tercih etmiştim, kafam kadar karışık desen beni düşünmek istemediklerimden alıkoymayı, yerde duran boş votka şişesinden daha iyi becermişti. Kayra'nın ise tüm bu karmaşık düzenimi altüst etme eğiliminde ki yaklaşımı canımı sıkıyordu. Yanıma vardığını gölgesinin üzerime düşmesinden anlamıştım, uzun boylu, yapılı sayılabilecek bir bedeni olmasına rağmen bende uyandırdığı hissiyat yumuşak ve sıcaktı. Gücüm yettiğince gülümseyerek kendime burukça acıdım, samimiyet ve merhameti hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Ben kendimi zihnimde paramparça etmeye hazırken Kayra'nın elinde sıkıca tuttuğu telefon bunu fiziksele çevirmeye hazırlanmıştı besbelli ama beni incitmekten korktuğunu gölge düşen yeşilliklerinden anlayabiliyordum. Bakışlarımı ona çevirdiğim an irislerini benden kaçırdı ben ise konuşmamaya yeminli gibi elimi onun telefonu yumruğuyla gizleyen eline uzattım. Destekler bir biçimde sıktığımda ise güzellikleri tekrar buldu beni.
"Fotoğraf atmışlar.." Demekle yetindi sadece, üzüleceğimi düşünmüştü sanırım ama bilmiyordu ki ben onun bir başkasının kollarında olduğunu bilerek yaşıyordum..
Telefonun ekranını bana çevirdiğinde güneşin sıcaklığı fotoğraftan dahi ulaştı tenime, kızın beyaz sırtını açıkta bırakan turuncu elbisesin ve omzuna hafif bir öpücük konduran, her milimine aşına olduğum bir yüz ve yeşilliklerin ortasında kaybolan bir çift..
Bir fotoğraf can ne kadar yakabilirse o kadardı acım ama Kayra bir şeyleri daha görmemi ister gibi işaret parmağıyla aşağı kaydırdı gönderiyi..
Ve Yuna bu ana, şu cümleleri yakıştırmıştı."Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?" Sertçe yutkunup gönderinin tekrar aşağı kaydırılmasını izledim bir an ama zihnimde çoktan mırıldanmıştım bir sonra ki cümleyi..
"Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın.." Aynı fotoğrafı Sehun'da atmış ve altına Shakespeare'in 18. Sone'sinin satırının devamını uygun bulmuştu. Bir zamanlar dizlerine yatıp bana satırlarını okuduğu adamı şimdi başka bir kadınla paylaşıyordu. Bana ise tüm bunları izlemek düşmüştü, acı ve gözyaşının eşliğinde..
"Ne zaman çıkacaksın bu odadan, Kore'ye geldiğinden beri hapsettin kendini bu dört duvara." Derin bir nefes alıp cesaret dolu bir duygu ile baktım ona. Gözlerinde ki gölge yerini merağın parıltılarına teslim etmişti çoktan.
"Bu gün." Demekle yetindim ona, ardından onu görmezden gelerek güvenli alanımı terk edip banyoya attım kendimi. Aynanın karşısında durduğumda ise aklıma okşamaya kıyamadığı saçlarım geldi ve bir Şubatın esen rüzgârı, allanan dudaklar ve yanakların, kırmızı şarap eşliğinde, kızaran alevin seyrine dalması..
Gözlerimi sımsıkı yumduğumda tek bir şey ona olan düşüncelerime galip geliyordu, karanlık..Kendimi evin önüne attığımda kapının açılmasıyla tedirginlikle büyük Çınar ağacının ve onun etrafında yeşeren yeşilliklerin ardına saklandım. Beklediğim yüzün aksine, uzun saçlı bir süliet belirdi dış kapıda, içeriye bakma arzusuna yenilip gitmesi gereken yeri sürekli erteliyor olmasına da sinirlenirken sonunda uzaklaşmayı becerebilmesine şükür ederken biraz beklemeyi uygun bulmuştum..
Kapının yanına varmadan etrafa dikkatli bir bakış atıp güvende olduğuma ikna olduktan sonra özenle hazırladığım paketi paspasın üzerine, sahibine kavuşmasını umarak bıraktım. Kapıyı ise beni hatırlatacağından emin olduğum şekilde, tek bir vuruşla çalıp hızla oradan uzaklaştım. Eski yerimi tedirginlikle aldığımda kapının aralanmasıyla birlikte yüreğim bir güvercin edasıyla çırpınmaya başladı. Kaç senenin ardından bir fotoğraf karesi dışında görecektim onu, gün gün bilmeme rağmen hatırama gelmemişti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÈJOUR
Fanfiction"Sen gerçek misin?" Diye sordu zar zor alabildiği nefesinin ardından, konuşmak ağır gelmişti. Göğüs kafesinin altındaki acı dayanılmazdı. Nefes almasına gerek olmasa da doğarken öğrendiği ilk şeydi bu, onu tanımak ve sevmek gibi olmuştu, ansızın, is...