"Durup, izlemeye devam mı edeceksin?" Ne de kolay çıkıyordu ağzından sözler öyle. Oturduğum yerde durmak bile büyük bir mucizeyken o ayağa kalkıp ona gitmemi söylüyordu. Titreyen dizlerime otururken sahip çıkamazken, beni bir yere taşımalarını mı sağlamalıydım. Ona bakmaya gücüm yokken, onunla konuşacak mıydım.. Ama buraya bunun için gelmiştim değil mi, yıllar sonra karşısına sadece, çaresizce onu izlemek için geçmemiştim.
Önümde ki bardağı dikletikten sonra kalktım ayağa, kendimden emin adımlarım ona yaklaştıkça güçşüzleşip, hissizleşiyordu ama yığılmamada müsade etmiyordu. Onun üzerimde ki hakimiyetinin çelişkisiyle boğuşurken, sarhoş olup dans eden, barın bir köşesinde sebepsizce ağlayan, neşelenip etrafa ışık saçan herkesi tek tek aşıp buldum ona çıkan yolu. Yakından daha tasasız görünüyordu, daha genç ve gerçek...
Gözlerimi ondan ayırmayı başardığım ilk Kai'yi fark ettim. İçimi sızladığını hissettim o an, eğlenceli, saf ve masumluğu yüzünü aydınlatan o çocuk yoktu karşımda, gölgelenen bakışlar, asık bir surat ve kapanan bir ruh..
Onu her ne bu hale getirdiyse yanında olamadığım için nefret ettim kendimden bir kez daha. Ne çok şey kaçırmıştım oysa, tüm bunları onlara santimler kala fark ediyor olmam ne büyük bir bencillikti..
Ben ruhumu sancıtırken daimi dostun gözleri buldu beni, çatıldı kaşları önce, sonra afalladı biraz. Ben bağırıp çağırmasını, belki de yok saymasını beklerken o yanıma sert adımlarla yaklaşıp doladı güçlü kollarını bana. Göğsüyle beni kapatmasını fırsat bilip biriktirdiğim göz yaşlarını akıttım, burnum sızlamaya devam ederken bir çift kol daha sarıldı bize. Yıllar önce sadece sesini duyarak geride bıraktığım Luhan..
Kokuları sardı tüm duyularımı, yarım saniye öncesine kadar üşüyen etim, ısınmıştı. Bir kez daha bin pişmanlık yüklenmişti omuzlarına, yeterince çökmemişim gibi dizlerimin üstüne..
Biraz daha karmaşadan uzak kaldıktan sonra kollarımız ayrıldı birbirinden. Gözlerimin içine baktı, parıldayan koyuluklarıyla. Ama onun umudu benim için endişeden başka bir şey getirmemişti. Hoş karşılanmıştım ama neticede artık ben hayatlarının devamlı parçası değildim, eskide kalmış, tanıdık, güvenilir ama kesinlikle uyumsuz..Güçlükte döndüm onun oturduğu tarafa, yanında oturan kızın yüzünde ki sıcak gülümsemeye aldırış etmeden, bakışlarımı hedefime sabitledim. Çenesi kasılmış, kasları gerilmişti ve tüm bunların benim yüzümden olduğumu bile bile dikilmiştim onun karşısına.
"Merhaba.." Fısıltım tüm bu gürültünün arasında hiçliğe karıştı sandığım anda o bardağıyla beni selamladı. Konuşmayacak mıydı yani, bunu bile çok mu görmüştü bana?..
Başımı hafifçe öne eğip, avuçlarımı sıktım. Tırnaklarım derime batarken sıcak bir el, destekle belime dokundu ve hafifçe ileri itti beni. Başımı çevirip, sol omzumun üstünden Kayra'nın gülümsemesine bakındım minnetle. Ondan da aldığım cesaretle platformun bir basamadığını çıkıp daha güçlü durdum karşılarında."Uzun zaman oldu." Dedim en az mantıksız bulduğum kelimeleri bir araya getirerek.. Beklentim yinede eksilmemişti. Bir şey söyle diye geçirdim içimden, adımı sesinden duymaktandan vazgeçtim, sesini duysam susacağım..
"Çok uzun.." Sustum..
"Tanıştırmayacak mısınız bizi?" Müziğin sesine rağmen sessizliğin sağır edici uğultusunu böldü, ince sesiyle. Sehun'un tepki göstermeyeceğini fark eden Kai atıldı olabildiğince samimi bir gülümsemeyle aramıza.
"Alaska, Yuna." Kız zarif bir hareketle ayağa kalkıp, ince uzun parmaklarını uzattı bana.
"Yuna." Uzattığı ele baktım kısa bir an olsada, tabii ki onunla tokalaşmak asla istemiyordum ama bu durumda geri çevirmekte aptalca olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÈJOUR
أدب الهواة"Sen gerçek misin?" Diye sordu zar zor alabildiği nefesinin ardından, konuşmak ağır gelmişti. Göğüs kafesinin altındaki acı dayanılmazdı. Nefes almasına gerek olmasa da doğarken öğrendiği ilk şeydi bu, onu tanımak ve sevmek gibi olmuştu, ansızın, is...