12 NİSAN SAAT 03.02
Terasın sessiz esintisinin ortasında, ağacın dallarının sesine kapılıp giderken hamağa gömülmüş elimde ki yarısı dolu içki şişesini sallandırıyordum. Hayatımın her nisanı acı dolu bir başlangıç olup ızdırabıma neden oluyordu. Mânevi acım fiziksel bir acıya dönüşüp içimi kanatıyordu sanki, dört sene evvel ikimizinde kaderini ayırdığım anlara değiyordu akrep ve yelkovan. Nasılda ikilemin ateşi ortasında can çekişe çekişe terk etmiştim onu, çarşafların arasına akıttığım göz yaşlarımın kurumasına dahi müsade etmeden. Hayatın belirsizliğine kurban etmiştim onu mükemmel başlayan gecenin sabahına, öldürmüştüm onun içindeki beni. Akılsızlık gibi gelse de bu yaşımda, bu anımda o zaman başka seçeneğim de yoktu. Küçücüktüm onun kolları arasına girdiğimde, üniversiteye yeni başlamış, hayatı tanımayan, körpe genç bir kız.. Tenime izini, aklıma varlığını kazımış bir adam. Hayal ettiğim ve edebileceğimden daha fazlasıydı o ama ben bunu kaldıramamıştım. Ağır gelmişti bana sevgisi, olgunluğu, umutları.. Onun fidanlarını ya fazla sulardım ya da sudan çürütürdüm ben. Sessizliğin ortasına kocaman bir kahkaha patlattım. Ben düşüncelerimin acısının eşiğinde kıvranırken o şimdi başka bir kadının yatağında, kollarının arasında sabahı ediyordu. Kendime karşı içimde dolan öfkeye hakim olamayarak elimde ki şişeyi sertçe, hışımla, kendimden çaldığım yılların hırsıyla fırlattım. Yüreğim gibi dağılan cam parçaları, bakır rengi sıvının arasında, ay ışığının altında parıldıyordu. Hiç kırılmamış gibi, duruyordu öylece, ses çıkarmadan. Benim gibi.. Derin bir nefes alıp teslim ettim geceye, göz yaşlarımın dökülmesine ramak kala açıldı cam kapı, gürültüyle. Kayra uykusundan uyanmış bir vaziyette önce bana sonra etrafa bakınıp donakaldı.
"Alaska?" Ellerini söyleyemediği sözleri ifade edercesine anlamsızca hareket ettirip aklının yerine gelmesini bekledi bir vakit. Sonra yanımda geldi hızlıca, gecenin karanlığında dahi kızılları parlayan Gece, ifadesiz bir suratla kapıya yaslanmış bizi izliyordu. Buz kesmiş ellerimi sıkıca kavradı Kayra ama tepkisizliğim onu daha da çaresizleştiriyordu. Susan birine ne denirdi ki?..
"Biliyorum, anlıyorum ama faydası yok. Hiç kimseye yok.." Faydası olsun diye yapmıyordum ki ben, içimden daha farklısı gelmediği için buna mecbur kalmıştım senelerce, öğrenmiştim çaresizliği ama baş edecek vaziyette değildim. Gece bir iki adım atıp tesarın tahta korkuluklarına yaslandı ve parıltılı karanlığı izlemeye koyuldu, ne düşündüğünü merak ediyordum açıkçası. Deli olduğumu mu düşünüyordu yoksa neden bununla baş ettiklerini mi anlamlandırmayı deniyordu. Herkesin hayatını mahvediyordum ben, ne hakkım vardı buna?..
"Hadi, içeri geçelim." Dedi beni kaldırmayı deniyerek ama mıh gibi çakılmıştım bu hamağa, içeri geçersem nefes alamayacaktım sanki. Korkuyordum onu son kez görmeden, kapamaya gözlerimi. Birden ellerim üşümeye başladı, Kayra ellerimi bırakıp yel gibi geçti içeri. Terk edilmiştim sanırım ama Gece halen daha buralarda dolanıyordu. Yokmuşum gibi.. Sanırım başarılı da oluyordu, görünmeye değer biri olmadığıma ikna olmuştum. Bakan herkesi solduran, buz kestiren, hissiz ve sevgisiz bakışlarımla kimi umutlandırabilirdim ki ben artık?.
Zaman algımı yitirdiğimi Kayra'nın sesini duyduğum zaman anladım. Ne zaman gelmişti, gerçi ne zaman gittiğinide bilmiyordum.. Konuşuyordu sanırım ama ne dediğinden emin olamamıştım. İki büyük adım da yanıma gelip elinde ki kare desenli kırmızı pikeyi sardı bana, bir diğerine de kendi sırtına doladıktan sonra oturdu sallanan hamağa, bende saniyeler sonra devrildim omzuna doğru o da kollarını açıp kabul etti beni."Ne olacak?" Dedim çatallı sesimle, teselli edilmek istiyordum ve bunu yapacak en iyi kişiydi Kayra ama denilecek hangi cümle beni girdabımdan çekip çıkarabilirdi ki, benim, girdabıma sebep olana ihtiyacım vardı...
Ben yine ve yeniden düşüncelere dalmışken derin bir nefes alıp düşündü önce, öylesine bir şey demek istemediğini anlamıştım hazırlık sürecinden.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÈJOUR
أدب الهواة"Sen gerçek misin?" Diye sordu zar zor alabildiği nefesinin ardından, konuşmak ağır gelmişti. Göğüs kafesinin altındaki acı dayanılmazdı. Nefes almasına gerek olmasa da doğarken öğrendiği ilk şeydi bu, onu tanımak ve sevmek gibi olmuştu, ansızın, is...