7

2.9K 371 376
                                    

Jisung, Jeongin'in evine vardığında cebindeki anahtarı çıkartıp kapıyı açarak eve girmişti. Hiç odasından çıkmasa bile Jeongin'in kokusu, eve sinmişti ve bu koku Jisung'un istemsizce gülümsemesine yol açmıştı.

Ağır adımlarla Jeongin'in odasına giderken duyduğu konuşma ve kıkırtı sesleri ile beraber kaşlarını hafifçe çatmış, kapıyı birden bire açmıştı. Bunun etkisiyle de o arada yatağının üzerinde, bacaklarında duran bilgisayardan Hyunjin ile konuşan Jeongin ise panikle Jisung'a bakmış ve oyunu kapatmaya çalışmıştı. Jisung'un tam yanında bitmesiyle de oyundan çıkamadan sadece bilgisayarının ekranını diğer yöne çevirmişti. Korkmuştu çünkü Hyunjin, onunla konuştuğunu kimsenin bilmemesi konusunda Jeongin'i sıkıca tembihlemişti. Planları için bunun olması gerekiyordu ve Jeongin, Hyunjin'i yarı yolda bırakamazdı. Hyunjin onu bırakmamıştı çünkü.

"Kiminle konuşuyordun?"

"H-hiç, hiç kimseyle hyung."

Jisung tabii ki bu yalana inanmamıştı. Jeongin yalan söylemekte iyi değildi. Belki de Jisung öyle düşünüyordu. Bu zamana kadar Hyunjin'e olanları hatırladığını başarıyla sakladığını bilmiyordu sonuçta.

"Bilgisayarını ver bana."

Jeongin her ne kadar itiraz edecek de olsa Jisung izin vermeden bilgisayarı kapmış, bir mesajlaşma uygulamasının açık olduğu ekrana bakmıştı. Orada bulunan tek mesaj kutusuna girip mesajları okurken Jeongin ise Jisung'un baktığı şeyden habersiz bir şekilde nefesini tutmuş, başını kucağında duran ellerine çevirmişti.

"Jeongin sen... Tanrı'm..."

Jisung sinirle saçlarını karıştırırken Jeongin alt dudağını sertçe ısırmış, açıklama yapmak için dudaklarını aralamıştı.

"Hyung inan bana açıklayabilirim."

"Sana daha ne kadar söylemem gerekiyor? Tanımadığın biriyle nasıl bu kadar samimi olabiliyorsun! Ya sana zarar verirse!"

Jeongin, Jisung'un elinden bıraktığı bilgisayarı alıp baktığında orada kendisinin yapmadığına emin olduğu konuşmalar vardı.

Hyunjin, kendini ve Jeongin'i kurtarmıştı.

Rahat bir nefes alıp bilgisayarı yatağın üzerinde bırakarak Jisung'un yanına gitmişti. Ardından kollarını, odanın içinde volta atan Jisung'un beline sararak dudaklarını büzmüştü. Başını da omzuna koymuş, gözlerini kapatmıştı. Jisung'un hızla atan kalbini hissedebiliyordu. Jeongin'inki de öyleydi, o da Jisung'a karşı boş değildi.

"Özür dilerim hyung, onunla bir daha konuşmayacağım ve bu son olacak."

"Ha-hayır yani beni böyle endişelendirince eline ne geçecek ki!"

Jisung başta gardını indirecek olsa da zorla kendini toparlamış ve söylenmeye devam etmişti. Karşılığında ise sadece ufak bir kıkırtı kazanmıştı. Bir süre daha söylenmeye devam ettikten sonra pes ederek derin bir nefes vermiş ve kollarını, Jeongin'in bedenine sarmıştı.

"Seungmin hyung ve Changbin hyung nerede?"

Jeongin Jisung'dan ayrılıp yatağa oturduğunda Jisung sadece omuz silkmiş, ardından Jeongin'in yanına bağdaş kurarak oturmuştu.

"Seungmin Chan hyung ile buluşacak. Changbin hyung da Felix'in yanına gidecekti. Öyle demişti."

"Onlarla buluştun mu?"

Jeongin, zaten cevabını bildiği soruyu Jisung'a yönelttiğinde Jisung başını sallayarak onaylamış ve "Minho mesaj atmıştı, yardım istediğine dair. Biz de orada bululmuştuk." demişti. Kafası biraz karışmış gibi görünüyordu. Bu da planın tıkırında ilerlediğine dair bir işaretti.

"Ne için çağırmış?"

"Bilmiyorum, geldiğimizde baygındı. Sonra işte... Hyunjin'in orada olduğundan falan bahsetti. Kanıtlamaya da çalıştı ama hiçbir şey yoktu. Yani anlarsın ya, davranışları biraz..."

"Delirmiş gibi miydi?"

"Daha önce hiç böyle davranmamıştı."

"Delirmiş gibiydi yani."

Jisung sıkıntıyla yatağa uzanırken Jeongin sadece onu izlemekle yetinmişti. Ona her şeyi anlatmak istemişti ama söz vermişti bir kere, sözünü tutmak zorundaydı.

Yanına uzanıp başını Jisung'un omzu ve göğsü arasında bir yere yerleştirirken onun "Bu kelimeyi kullanmak istemiyorum..." dediğini duymuştu. Ardından başını ona doğru çevirdi ve dilini kurumuş dudaklarında gezdirerek ıslattıktan sonra hafifçe omuz silkerek mırıldandı.

"Onun için endişeleniyorum. Evinde tek yaşıyor, günlük hayatıyla ilgili pek bir şey bilmiyoruz. Belki de onu çok fazla düşünüp paranoya yapmıştır."

"Garip konuşuyorsun. Bu konuşma nereye varacak?"

Jeongin dişlerini alt dudağına geçirmiş ve Jisung'a bakmayı keserek başını önüne çevirmişti. Yatağının tam karşısında duran kapalı televizyona bakıyordu şimdi. Derin bir nefes alarak bir elini Jisung'un göğsüne koydu. Kalp atışlarının hızını ve Jeongin'i rahatsız etmemek için alıp verdiği kesik nefesleri çok net hissediyordu.

"Demek istediğim şu: belki de daha önceden de Hyunjin hyungu görüyordu ama bu seferki bardağı taşıran son damlaydı. Yani belki de... uzman bir yardım alması gerekiyordur."

Jisung nasıl olduysa Jeongin'in ses tonundaki belli belirsiz gerginliği sezmişti. Kaşlarını çatıp Jeongin'e baktı ve onun da kendisine bakması için çenesinden nazikçe tutup başını kendisine çevirdi.

Tabii saniyesinde Jeongin'in dudaklarını, kendi dudaklarının üzerinde hissetmeyi beklemiyordu.

Jeongin lafı çevirmek için başka yol bulamadığından öpmüştü Jisung'u ama şu an bundan bir nebze dahi pişman değildi. İçinden hoşlandığı kişinin dudaklarının tadına bakmasını sağlayan Hyunjin'e teşekkür bile etmişti hatta.

Konuştukları konu saniyesinde bir daha açılmamak üzere kapanırken Jisung'un dudaklarının hareket etmesinden birkaç saniye sonra öpüşmeleri ikisinin de durmak istemeyeceği kadar derin bir hale gelmişti. Ve zaten bir olan kalpleri, sonraki birkaç saatte bedenlerinin de bir olması sayesinde, sonsuza kadar mühürlenmişti.

_____

Ne yazdığımı inanın bana bilmiyorum...

Game Link (HyunHo) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin