Minho, duyduğu uğultularla kaşlarını çatmış, gözlerini yavaş yavaş aralamıştı. Hâlâ bayılmadan önce olduğu yerde öylece uzanıyordu fakat etraftan Hyunjin'e ait olmayan sesler geliyordu. Muhtemelen Jisung, Changbin ve Chan olmalıydı.
"Ne... ne oluyor?"
Minho yerinde doğrulmaya çalışırken diğer üçlü hızla Minho'nun etrafına toplanmıştı. Chan, Minho'nun sırtına destek vererek dik durmasını sağlarken Jisung Minho'nun yarası var mi diye kontrol ediyor, Changbin ise endişeli bir şekilde Minho ile konuşmaya çalışıyordu.
"Aç mı kaldın, iyi misin?"
"Siz neden buraya geldiniz?"
"Bize sen mesaj attın Min."
"Ne?"
Minho hızla etrafa bakarken biraz ileride gördüğü telefonunu eline almış ve sohbet grubuna girmişti. Mesajlarda biraz geriye gittiğinde gerçekten de orada yardıma ihtiyacı olduğuna, iyi hissetmediğine dair kendisinin atmış göründüğü bir mesaj vardı. Ama bu mesajı o atmamıştı ki!
"Bunu ben yazmadım."
"Saçmalama. Senden başka kim atmış olabilir ki?"
Gözlerini kapatıp başını arkasında duran Chan'ın göğsüne yaslamıştı Minho. Her ne kadar sadece bir rüya olduğunu ve olanların sadece bilinçaltının oyunu olduğunu düşünse de ortada bir gerçek vardı. Hyunjin o an gerçekten oradaydı. Yaşadığı korku ve ruhsal acı, rüya olamayacak kadar büyük bir gerçeklikteydi. Bunu arkadaşlarının da bilmesi gerekiyordu.
"Hyunjin. O buradaydı."
"Minho..."
"Min, o burada değildi."
Ne Changbin, ne Jisung ne de Chan, Minho'nun söylediğine inanmamıştı. Ne yani, Minho inanmalarını cidden bekliyor muydu? Birisi bunu Minho'ya söylese o da inanmazdı. Ama yine de Minho onları inandırmalıydı.
"Hayır, buradaydı."
"Minho o öldü."
Minho başını iki yana sallayıp ayağa kalkarken bir an için dizleri tutmamış, yere düşecek gibi olmuştu ama Changbin onu belinden yakaladığında dengesini toparlayabilmişti. Son birkaç saat, onu her anlamda fazlasıyla yıkmıştı. Midesinde hiçbir şekilde geçmeyen bir kramp ve bulantı vardı. Hyunjin'in yüzü her aklına geldiğinde daha da kötüleşiyor, artı olarak başı dönüyordu. O zamanki hali gibi görünmüyordu Hyunjin. Yıllar onu gerçekten değiştirmişti, sanal ortamda olsa bile. Saçları kısa ve kahverengiydi eskiden. Yüz hatları tamamen oturmadığı için gözleri daha küçük, dudakları ise daha dolgun görünüyordu. Şimdi gördüğü kişi ise tamamen farklı biri gibiydi. Yine de Hyunjin, o Hyunjin'di.
"Oydu. Size kanıtlayacağım."
Minho bilgisayarını açıp oyuna girdiğinde ana Prens H'in yüzünü yaklaştırıp diğerlerini yanına çağırmıştı. Eğer diğerleri de bilirse Hyunjin onun peşini bırakırdı. Bu yüzden diğerlerini bilgisayarın başına gelmeleri için çekiştirmişti. Fakat bir terslik vardı.
Bu seferki Prens H, Hyunjin değildi.
Bu karakter siyah kısa saçlıydı. Beyaz takım elbise giymişti. Elinde ise bir gümüş bir kılıç vardı. Hyunjin ile alakası bile yoktu. Diğerlerine baktığında oldukça ilgisiz bir şekilde ekrana bakıyorlardı. İnanmamışlardı. Chan, derin bir nefes verip doğruluktan sonra kapıya yönelmişti.
"Seungmin'i yemeğe götüreceğime söz verdim, gitmem gerek."
"O zaman ben Jeongin'le kalayım mı hyung?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game Link (HyunHo)
FanfictionOldukça sıkı bir oyun bağımlısı olan Lee Minho, gelen maillerine bakarken her zaman olduğu gibi sadece basit bir oyun linki aldığını düşünmüştü. Yetişkin içerik: Şiddet, cinayet, düşük oranda cinsellik.