Eve geleli iki saati geçmişti ama Steve hâlâ gözlerini açmamıştı. Nefes alıyordu, kalbi de düzenli atıyordu. Öyleyse neden uyanmıyordu?Bucky onun elini yalamış, uyanıp başını okşaması için ondan istekte bulunmuştu. Tony defalarca onu omzundan dürtmüş, bedenini sallamış hatta yüzünü okşayarak uyandırmaya çalışmıştı. Hiç bir çabaya yanıt vermemişti.
Lânet gölgenin gelip Grant'ın ruhunu alıp gitme düşüncesi bir anda zihnini kaplamaya başlamıştı ve içten içe onu bitiriyordu.
"Neden bana bunu yaptın Steve? Ya Grant'ı sonsuza dek kaybettiysem nasıl yaşayacağım?"
Steve gözlerini yavaşça açtı. "Tony... Ne oldu bana?"
Tony rahatlayarak gözlerini kapattı ve yeniden açtı. "Gölge sana dokundu Steve. Grant'a birşey olmadığını umut ediyorum."
Üzgün bir şekilde yerinden kalkan Steve banyoya giderken "Gel benimle."dedi. Tony reddetmeden onu izledi.
Steve aynaya yaklaşıp "Grant... Orada mısın? Seninle konuşmak istiyorum."dedi. Bunu birkaç defa daha söyleyen Steve sonuç alamayınca sinirle elini aynaya vurdu. Birkaç ayna parçası lavaboya dökülürken aynı zamanda kan damlaları da akmaya başladı.
Tony onun elini tutup "Ahmak! Neden bunu yaptın?"dedi ve hemen bir havlu alıp elini sardı. Kan kokusu her ne kadar cezbedici gelse de kendini tuttu.
Steve başını önüne eğdi. "Çok üzgünüm."
"Senden nefret ediyorum."
Steve sesi duyar duymaz şaşkınlıkla hemen kırık aynaya baktı. Kendi yansımasının gözleri yeniden kırmızı olmuştu. "Tony... Onu görüyor musun?"
Tony onun eliyle ilgilenmeyi bırakıp aynaya baktı. Hiç birşey göremiyordu. "Orada senin yansıman dışında birşey yok Steve."
"Tony... Ben şu anda ne gördüğümü biliyorum. Grant... Kırmızı gözleriyle bana bakıyor. 'Senden nefret ediyorum' dedi."
Tony şaşırdı. "Sana mı dedi?"
Gözlerini yansımasından ayırmadan "Grant benden mi nefret ediyorsun?"dedi.
"Ona dokunma!"
Steve hızla havlu sarılı elini Tony'den çekti. Onun bu hareketini anlayamayan Tony konuştu. "Neler oluyor?"
"Sana dokunmamı istemiyor."
Tony biraz heyecanlandı. Onu kolundan tutup sarstı. "Neden olduğunu sor."
"Dokunma dedim!"
"Tony mi dokunmasın?"
Yansıma başını olumsuzca salladı. "Sen ona dokunma! Eşime dokunma!"
Kulakları doğru mu duymuştu? "Eşin mi dedin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IN SEARCH OF BLUE EYES "SOUL CARRİER" (STONY)
FanfictionHEART STEALİNG BLUE EYES kitabının devamıdır. Anlayabilmek için önce onu okumanız gerekmektedir. B×B