Bucky'nin yanında yemeğini yerken kurt adam ve kadın topluluğuna bakıyordu. Eldar sarayındayken vampirlerin birbirlerine mesafeli olduğunu görmüştü ama nedense buradaki kurt sürüsü birbirlerine karşı samimi ve sıcak kanlıydı. Belki de doğalarında olan birşeydi.Bucky neşeli bir tavırla kadehini eline alıp içeceğinden yudumladı. Tekrar evde olmak mükemmeldi. Ama en mükemmeli Steve'in yanındayken hissettikleriydi. Daha önce hiç bu tarz yoğun duygularla dolup taşmamıştı. Güzel kokusu burnuna dolarken kısa bir süre gözlerini kapayıp gülümseyerek etrafı dinledi.
"Bucky... İyi misin?"
Onun sesini duymak bile gözlerini açması için bir neden sayılırdı. "İyiyim. Ya sen?"
Elindeki kadehi göstererek "Sanırım içki beni biraz çarptı. Siz kurt adamların içkisi benim gibi bir insan için çok sert."dedi.
"İstersen seni odana çıkarayım. Uyursun. Sabah biraz baş ağrın olacak. Bu yüzden şifacımıza senin için şimdiden birşey hazırlamasını söylesem iyi olacak."
Sanki bütün tasası içkiyle gitmiş gibi gülümseyen Steve elini onun elinin üzerine koydu. Muhtemelen sabah uyandığında düşündükçe pişman olacağı şeyler yapmayı düşünüyordu. "Beni odanıza götürür müsünüz majesteleri?"
Bucky'nin şaşkınlıktan bir anlığına dudakları aralandı. Sonra kendini hemen toparlayıp konuştu. "Odana demek istedin sanırım."
"Yooo... Senin odanı kastettim..."
Aniden ayağa kalkıp sarışını da elinden tutup kaldırdı. "Sarhoş olmuşsun. Seni odana götürelim."
Yerinde sallanan Steve onun gövdesine dayanıp ayakta durabildi. Burnunu onun uzun saçları arasından boynuna gömdü ve kokusunu içine çekti. Kolları yavaşça onun beline dolandı ve öyle kaldı.
Bucky şaşkınlıkla önce ona sonra başta Sam olmak üzere halkına baktı. Hepsi sessizce kendisini izlemekteydi. Ama krallarının kaşlarının çatıldığını gördüklerinde hemen önlerine döndüler.
Düşmesin diye Steve'e sarılıp arka kapıdan çıktı. Etrafa bakındı ve kimsenin olmayışını fırsat bilerek Steve'i kucağına alıp merdivenlerden çıkmaya başladı. Boynuna doğru sarılmış olan kollar o kadar sıkı kavramıştı ki Bucky onun düşmekten korktuğunu düşünmüştü. Ama asılda durum bu değildi.
Kendi odasına gelince kapının önünde durup bir süre kımıldamadı. Salgıladığı koku vücuduna ateşin basmasını sağlarken ona sahip olmamak için kendi içinde savaş veriyordu. Yönünü değiştirip Steve'in odasına gidecekken onun dudaklarının boynunda gezindiğini hissedince yeniden kendi odasının önüne geldi ve kapıyı açtı. İçeriye girer girmez ayağıyla kapıyı kapadı.
Yatağının yanına gidip yavaşça onu yatırdı. Gözleri hafifçe aralanmış bir şekilde kendisine baktığını görünce elini onun yanağına koyup yüzüne doğru eğildi. "Steve... Bana karşı arzu hissetmen gururumu okşadı ama dikkatli ol derim. İçgüdülerime zor hakim oluyorum."
"Kendi içinden geldiği gibi davranmayıp birini kaybedince değerini anlıyorsun. Bir kere yaptım bu hatayı. Yine yapmak istemem. Artık her dakikam değerli. Boşa gitsin istemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IN SEARCH OF BLUE EYES "SOUL CARRİER" (STONY)
FanficHEART STEALİNG BLUE EYES kitabının devamıdır. Anlayabilmek için önce onu okumanız gerekmektedir. B×B