Tony yavaşça oğlunun odasının kapısını araladı. Şu anda kaç yaşında olduğunu kimseye sormamıştı. Babalarını görse tanır mıydı onu da bilmiyordu. Bu yüzden bir endişe yüreğini yavaşça doldurdu.İçeriye girip etrafa bakınarak yürüdü. "Chris..."
Beş yaşlarındaki sarı saçlı, mavi gözlü güzel çocuk bir anda önüne çıktı. Adı söylenince ortaya çıkması normaldi. Tony kendisinin kim olduğunu anlayıp anlamayacağını kısa bir an bekledi.
Bir anda bacaklarına doğru sarılan oğluna şaşkınlıkla baktı. Ama bu bakış fazla uzun sürmedi. Hemen yere diz çöküp onu kucağına alarak sarıldı. "Oğlum..."
"Baba..."
Onun sesini ilk defa duymanın sevincini yaşarken aynı zamanda ağlamamak için kendini zor tutuyordu. "Bebeğim... Beni tanıdın..."
Chris başını babasının omzuna koymuş, boynuna sıkıca sarılmıştı. "Peter abi ve Bucky amcam sizlerden sık sık bahsetti. Fotoğraflarınızı da gördüm."
Tony gözlerini kapayıp gülümsedi. "Bize kızgın değilsin değil mi?"
Chris başını geri çekip onun yanaklarına birer öpücük kondurdu. "Hayır. Bucky amca ne için gitmek zorunda kaldığını söyledi. Diğer babamı bulabildin mi baba?"
Oğlunun alnına bir öpücük kondurduktan sonra onun güzel gözlerine baktı. "Buldum ama şimdilik babanı göremezsin. Biraz rahatsız."
Başını sallayarak onaylayan oğlu "Yarın peki?"dedi.
Tony onun başını kendi omzuna doğru bastırıp "Yarından biraz daha uzun oğlum. Ama bir gün."
Chris içine dolan huzurla gözlerini kapadı. Uyumadı ama babasının kucağından da inmek istemedi.
Bucky bir düzine adamıyla Grant'ın kayıp vücudunu aramaya gitti. İçinde olan yabancı ruh Eldar'ın güzel olduğu kadar tehlikeli bir diyar olduğunu bilmiyordu ve bu başının belaya girmesine hatta ölmesine sebep olabilirdi. Eğer bu olursa kardeşi Grant bedenini, yabancı ise ruhunu kaybederdi.
***
Steve vücudun birkaç yeteneğini ilk defa kullanırken zorlanmış olsa da şimdi herşey yolundaydı. Vücudu inanılmaz bir hızla hareket ediyor ve hiç yorulmuyordu. Ama adlandıramadığı bir açlık dürtüsü midesini rahatsız etmeye başlamıştı. Bu vücudun bir vampire ait olduğu düşünülürse kesinlikle kan içmesi gerektiği anlamına gelirdi ama o birine zarar veremezdi.
İçinde yürüdüğü ormanı incelerken çok sevmişti. Kendi dünyasında bulamadığı bir huzur vardı burada. Daha önce hiç sesini duymadığı tuhaf egzotik kuşlar şarkı söyler misali ötüyordu. Yeşil ağaçlar gökyüzünü göstermeyecek kadar sık ve uzundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IN SEARCH OF BLUE EYES "SOUL CARRİER" (STONY)
FanfictionHEART STEALİNG BLUE EYES kitabının devamıdır. Anlayabilmek için önce onu okumanız gerekmektedir. B×B