Sessiz adımlarla kendine doladığı pikeye biraz daha sarıldı ve merdivenleri indi. Gece 3 civarıydı ve uykusu kaçmıştı ve biraz su içmeye ihtiyacı vardı. Hasta gibi hissediyordu hâlâ kemikleri sızlıyordu bu yüzden yavaş hareketlerle aşağı indiğinde pikesini omuzlarına iyice çekerek mutfağa adımladı.
Mutfak kapısına vardığında duraksadı ve geri geri giderek az önce önünden geçtiği salonun kapısında durdu. Yifan hyungu kocaman bedeni ile koltuktan taşarcasına uzanıyordu. Karanlık salonda yere dökülmüş viski ve kırılmış kadeh parçası parlıyordu.
Mutfağa doğru bir bakış attı tao, mutfak masasındaki sürahiye ellerini uzatarak ilerlerken tekrar duraksadı ve içsel bir savaşın sonunda salona girdi.Yerdeki cam parçalarına basmamaya özen göstererek uzun boyu ile koltuktan bacakları sarkan yifanın baş ucuna kadar geldi. Sol elinde sıkı sıkıya tuttuğu viski şişesini onu uyandırmadan elinden aldı ve küçük sehpanın üzerine koydu.
Burda uyuması sakıncalıydı yifan hyungu deli yatardı bu yüzden odasına gidip büyük rahat yatağında uyumalıydı. Tao çekinerek salonun ortasında dikilmeye devam etti ve bir kaç adım atarak koltuğa ilerledi.
"Hyung...?"
Sessiz fısıltısına cevap alamayınca hyungunun üzerine doğru eğildi ve uyanması için omzunu dürttü.
"Hyung, burda uyumamalısın."
Hafif kıpırtılar sonrası tao seslice nefesini bıraktı. Uyanacak gibi görünmüyordu bu yüzden onu uyandırmaktan vazgeçti ve doğrularak hyungundan uzaklaştı ama bir anda belini saran eller onu hyungunun üzerine düşürmüştü. Tao'nun omuzlarındaki battaniye yeri boylarken hyungu onu sımsıkı tutuyordu.
"H-hyung uyandın mı?"
"Yok uyuyorum hâlâ..."
Tao, ellerini yifanın göğsüne yaslayarak kendini geriye ittiğinde belindeki kol buna engel oluyordu hyunguna baktığında ise gözlerinin kapalı olduğunu görebiliyordu. Yüzü ifadesiz ve cidden dediği gibi uyuyor hali vardı.
"Gideyim o zaman.."
Tekrar kendisini geriye itti ama yine aynı şey olmuştu, belini sımsıkı saran kollar onu hyunguna daha çok çekiyordu. En sonunda sertçe çekilmesiyle göğsüne yaslı bilekleri acımış ve çenesi hyungunun boynuna çarpacak şekilde uzanmaya zorlanmıştı.
"Hyung bıraksana."
Sağa sola kıpraşarak olduğu yerden çıkmaya çalıştı ama baş alfa tarafından tıpkı oyuncak ayı misali sımsıkı sarmalanmıştı. Yifanın yan tarafa dönmesiyle tao da onun üzerinde dönmüş ve koltuk ile hyungu arasına girmişti.
Şimdi sırtı koltuğa yaslı yan bir şekilde duruyordu karşısında ise ona dönük halde oldukça yakınında uzanan alfa vardı.
"Aşık olduğunu sanıyordum, kurda yani."
Hâlâ kapalı olan gözlerine rağmen konuşmasıyla tao huzursuzca kıpırdandı yerinde. Hyungu çok sıcaktı ve bu sıcaklık bunaltıyordu taoyu. Dışarıdaki lapa lapa yağan kar için oldukça ideal bir sobaydı.
"Hyung, ben sana aşık değilim ki..."
Baş alfanın aniden gözlerini açmasıyla tao nereye bakacağını şaşırmıştı. Hyungunun gözleri kapalıyken ona bakmaksı kolaydı ama o da artık kendisine bakarken bunu yapamıyordu.
"Doğru olan da bu zaten, hyunguna aşık olmamalısın."
Yifan fısıldarcasına söylediğinde ılık nefesi yüzünde hissediyordu tao. Daha da koltuğa yapıştığını hissetti, hyungu ağır bedeni ile onu iterken sırtı koltukla göğsü ile hyunguyla birleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fraise
WerewolfBelki benden kaçabileceğini düşünüyorsun, kokunu kilometrelerce öteden alabiliyorum. Aynı hayvanlar gibi. 'Tatlı kokun başımı döndürüyor fraise'