Geldik yine güvenlik görevlisi radarına. Bakalım geçebilecek miyim?
Bir anda evden çıkıp Bulut'a gelmiştim. Dayanamıyordum.
Durduk yere, hiçbir sebep yokken yollarımızı ayırmıştık. Ben onunla olmayı seviyordum, ona türlü lakaplarla seslenmeyi seviyordum. O da seviyordu. Ama birbirimizi yanlış anlamıştık.
"Tekrar Bulut'u mu aramam gerekiyor?" diyerek güvenlik görevlilerine baktığımda ikisi de gülümsedi. "Buyurun geçin hanımefendi." deyip kapıyı açtılar.
Buğra'nın evindeki görevliler olsa açmazlardı. Aylardır giden bana hâlâ açmıyorlardı. Neyse.
Oyalanmadan hızlı bir şekilde Bulut'un dairesinin önüne geldim. Ağzımdaki maskeyi çıkarıp çantama attım. Geldim gelmesine ama ya evde yoksa?
Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki. Ya hayal ettiğim gibi tepki vermezse? Ya istemezse beni?
Ne diye gelmiştim ki zaten? Yaptığım salaklıktan başka bir şey değildi.
Arkamı dönüp gitmek istedim ama kalbim burada kalırken bedenim buradan nasıl uzaklaşanilirdi?
Elimi zile doğru uzamıştım ki karşımdaki kapı açıldı. Heyecanla gözlerimi kocaman açtım. Ama gördüğüm yüz heyecanımı bastırdı. Kapıyı açan Bulut değildi.
"Buyurun?" diye çocuğun yüzüne baktım ve onun beklemediği bir söz söyledim. "Sen kimsin be?" Çocuk şaşırmıştı.
"Hanımefendi ben evin içindeyim, asıl siz kimsiniz?" Evin içine bakabilmek için parmak uçlarımda kalktım. Bulut neredeydi?
"Bulut evde mi?" diye sorduğumda karşımdaki çocuk dişlerini göstererek güldü.
"Evini buldun tamam ama aşağıdaki güvenliği nasıl geçtin sen?" Cevap vermeden suratına bakmaya devam ettim. Tepkisiz suratıma karşı onun gülen yüzü de solmuştu.
"Sen şey misin yoksa?" dediğinde yine cevap vermedim. "Bulut!" diye içeriye doğru bağırdı. Biraz sonra ayak sesleri işittik. Geliyordu.
Nefesimi kesik kesik vererek çocuğun arkasına bakmaya başladım. Ve onu gördüm. O da beni gördü.
Bulut beni görünce oldukça şaşırmıştı. Hatta olduğu yerde kalakalmıştı.
"Ben gideyim, sizin konulacaklarınız vardır." diyerek yanımdan geçip giden çocuğu hiç umursamadum.
"Helin." diyerek bana doğru yaklaştı Bulut. Yüzünü görmeyi ne kadar özlemiştim. Eğer kendimi sıkmasam tam şu an ağlayabilirdim.
"Bulut, biraz konuşalım mı?" diyerek gözlerine baktım.
Ağlamamlıyım.
Ağlamamalıyım.
Ağlamamalıyım.
Ağlamamalıyım.
Ağlamamalıyım.
Ağlayacağım.
"Lütfen." diye fısıldadım. Gözlerimin ikisi de yaşla doldu. Şimdi onu buğulu görüyordum.
"İçeri gel." deyip kenara çekildiğinde içeri doğru adımladım. Dolmuş gözlerimden art arda akan iki damla yaşı hızla sildim. Bulut görmemişti.
Ben önde Bulut arkada daha önce oturduğum büyük odaya geçtik. Oturmadan önce Bulut'a tekrar baktığımda yüzünün hiç de mutlu görünmediğini anladım.
Acaba beni burada istemiyor muydu?
"Bulut eğer istemiyorsan gideb-" Cümlemi tamamlayamadım. Çünkü yanıma yaklaşıp beni kollarıyla sımsıkı sardı. Kollarım aramızda sıkışmıştı.
"Helin saçma sapan konuşma." diye fısıldadığında güldüm. Güldüm gülmesine de gözlerim dolu doluydu.
Bulut'un dudaklarını başımda hissettim. Artık iyice sarı olmuş saçlarımı öptü. Gülümseyerek omzuna başımı yasladım.
"Bulut, ben özür dilerim."
"Asıl ben özür dilerim; seni dinlemediğim için."
Birbirimizden ayrılınc mavi gözlerine dikkatle baktım. Gözleri biraz dolu mu duruyordu?
"Bulut sen beni yanlış anladın. Sonra beni dinlemeden gittin." Kafasını sallayıp sağ eliyle yanağımı okşadı.
"Beni gerçekten sevmiyorsun sandım Helin. Etrafımdaki tüm insanlar gibi sırf şöhretim için benimlesin sandım. Seni dinlemem lazımdı özür dilerim."
Gülümseyerek yanağımdaki elini tuttum. Yanağımı eline bastırıp yüzüne bakmaya devam ettim.
"Ben seni çok özledim." diye fısıldadım. "Sen nasıl benim mesajlarıma bakmazsın ya?" Suratına bu kez sinirle baktım.
"İnsan bir açıklamamı dinler değil mi? Sonra gelmişsin bana birbirimize uygun değiliz diyorsun. Ne kadar kırıldım haberin var mı?"
Bulut pişmanlıkla bana bakıyordu. Tekrar bana sarıldı. Başımı yine omzuna yasladım. Ona sarılmaktan daha güzel tedavi yoktu.
"Sana mesaj attığımda bundan sonra mesaj atmamak iyi olacak dedin Helin. Ne deseydim?" Hızla geri çekildim. "Öyle demesem barışacak mıydık?"
"Bir süre görüşmeyelim diyecektim."
"Yemin ederim salaksın sen ya." diye söylendiğimde tek kolunu belime sardı.
"Eğer kıskançlık için böyle bir şey yapsam salak olduğumu kabul ederdim. Ama ben sevginin gerçek olmadığını sandım. Çok korktum, üzüldüm." dediğinde iki elimi yanaklarına çıkarıp hafifçe sıktım. Çok sıktırınca kızıyordu.
"Oy çen beni yanlıç mı anladın?" derken gülmeye başladım. Bana "n'apıyo bu salak" der gibi bakıyordu. Baksındı da ona da razıydım şu an.
"Neyse o zaman Bulutlu Sütlacım hadi sütlaç yapıp yiyelim." Suratıma şaşırarak baktı.
"Sen mi sütlaç yapacaksın?" Kafamı salladım. "Benim on parmağımda on marifet var aslanım." diyerek yanaklarına çok hafifçe iki kez vurdum. Böyle parmak uçlarımla, minnak minnak...
"Sen ve on parmağında on marifet?" Görüyorsunuz bana inanmıyoru. Bana bana, Helin'ine. "Tamam belki dokuzdur." deyip yürüdüğümde peşimden geldi. Şimdi mutfağı bulmam lazımdı.
"Bulutlu kekim az önce çocuk kimdi?" diye sordum yerimde durarak. "Kuzenim. Amcamın oğlu." diye yanıt verdi.
Acaba zengin miydi? Asya'ya ayarlardık. Heheheheheheeh
*
Annem Bulutlu Sütlaç yapmış...
Ben sütlaç sevmem ama neyse dleldldld
Ay sonunda barıştılar... Bu kadar küslük bile fazlaydı.
Amcasının oğluyla birini şipleyeceğim ama kimi?
Amca oğluna isim arıyorum, önerileri buraya alayım.
Hadi görüşürüüüz
Sınır:
125 Vote
235 Yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutlu Kekim | texting
KurzgeschichtenHelin: Keşke yüzük takınca kurdelemizi Bülent Ersoy kesse Bulutlu Cangam: Aslında çağırsam gelebilir biliyor musun Helin: ŞAKA YAPIYORSUN Helin: BULUT NE OLUR ÇAĞIR Helin: ALLAH AŞKINA ÇAĞIR Helin: BULUT NOOOLUUUUR Bulutlu Cangam: Bakayım da konuşur...