Buğra'nın evinin önüne geldiğimizde güvenlik görevlileri kapıyı açmayıp Buğra'yı aradılar. Bıkmıştım gerçekten.
Buğra gelmemizi söyleyince araba parkına arabayı park ettik ve sonra indik. Bulut yanıma gelip elimi tutunca gülümsedim.
Harbiden benim şu an sevgilim vardı ya. Hem de yaklaşık 2 aydır. Vay beee! Araya giren küslük haftalarını sayarsak 3 ay oluyordu...
Bulut'la el ele yürümeye başladığımızda karşımıza küçük bir kız çocuğu çıktı. "Aa sen televizyondaki Bulut değil misin?" demesiyle gülerek Bulut'a baktım.
Bulut maskesini indirip gülümsedi. Sonra maskesini geri kaldırdı. "Evet, ben oyum." deyip küçük kıza göz kırptı. Kız sevinçle güldü. "Ablam her gün evde senin şarkılarını dinliyor." dedi. Sanki bu durumdan şikayetçiymiş gibiydi.
"Ablana onu çok sevdiğimiz söyle o zaman." dedi ve çocuğun yanından ayrıldık. Biraz sonra asansöre bindiğimizde Bulut'a baktım.
"Sen böyle herkese onları çok sevdiğini mi söylüyorsun?" diye konuştum. Bulut bana bakarken başını salladı.
"Beni sevenleri sevmeyeyim mi?" diye konuştu. Omuzlarımı silktim. "Sev tabii canım ama herkes de sevilmez ki. Bazıları resmen sana aşık."
Bulut yüzüme yaklaştı. "Neyseki ben bana âşıklara değil bana nefret dolu olanlara ilgi duyuyormuşum."
"Yaa." diyerek ona yaklaştım. Kedi gibi sırnaşıyordum resmen. Pes sana Helin ya.
Asansörden indikten sonra Buğra'nın dairesinin önüne geçtik. Zile basmak yerine tokmağı çaldım. Kapı anında açıldı. "Ooo en zengin eniştem gelmiş."
"Merhaba Ulaş." diyerek içeri girdi Bulut. Ben Bulut'u ne tür insanlarla arkadaş yapmıştım ya?
Bulut'la ellerimizi yıkadıktan sonra salona girmiştik ki Asya bağırdı, hatta çığlık attı.
"OHA! OHA! OHA!"
Korkuyla suratına baktım ama o dikkatle Bulut'a bakıyordu. Bunun olacağını tahmin etmeliydik zaten.
"Allah'ım kafayı yiyeceğim! Bulut karşımda resmen! Bulut! Simon! Koçak! Karşımda!"
Asya koltuğun üzerinde ayağa kalkmış bağırıyordu.
"Cringe" diyerek ona burun kıvırdı Ulaş. Haksız da değildi bence.
"Abi manyak mısınız? Ben bu adama ne kadar hayranım unuttunuz mu?" Asya, Ulaş'a sinirle bağırmıştı.
"Asya, koltuktan inip otur lütfen. Bundan sonra birbirimizi sık sıl göreceğiz gibi görünüyor zaten."
Canım sevgilim yine sakince ve düzgün bir şekilde konuşup işi halletmişti.
Asya da sakinleşince koltuklara yerleştik. Biraz sonra Zümra da geldi.
"Gel kız sarılayım bir sana. Özledim valla." diyerek Ulaş, Zümra'ya gidiyordu ki Zümra iki elini kaldırıp onu durdurdu.
"Korona var, sarılmam." dedi ciddi bir şekilde. Ulaş'ın suratı asıldı. "Ama Buğra'ya sarıldın?" diye sorgularcasına konuştu.
"Unuttum, yanlışlıkla oldu." diye kestirip attı. Ulaş'a sinirliydi ama hakkı yoktu. Ulaş, Zümra'nın onu sevdiğini bilmiyordu. Anlayacakmış gibi de görünmüyordu.
Herkes yerlerine rahatça oturduğunda Asya'nın getirdiği sarmalara gömülmüştük. Tek yemeyen Bulut'tu. Elimdeki sarmayla ona döndüm.
"Bulutlu kekim sen neden yemiyorsun?" Bulut kafasını iki yana salladı. Suratını büzüştürmüştü. Büzüştürme neyse...
"Ellerinizle daldınız sarmaya Helin." dediğinde güldüm. Tabii bu hallerimize alışık değildi. Bizi bir de lisede görseydi, kaçardı sanırım.
"Bulutlu kekim ne olacak ya? Herkes ellerini yıkadı." Bulut tekrar kafasını iki yana salladı. "Ben elimle yemek yiyemem."
Burnumu kıvırdım. Öyle iş mi olurdu? Elimdeki sarmayı uzattım. "Al ben vereyim, ye." dediğimde suratıma bir de sarmaya baktı.
"Yemesem olmaz mı?" Kafamı yukarı kaldırdım. "Olmaz aslanım."
"Bizden biri olmak için Asya'nın sarmalarından yemen lazım." diye konuştu Ulaş. Ağzı sarma doluydu.
"Karnını doyur da daha bendeki 4 tane albümünü ve 2 tane fotoğrafını imzalayacaksın." diyen ise Asya'ydı. Başka kim olabilirdi ki...
*
Elle sarma yemeyen de sarma yiyorum demesin...
Yaprak sarmasına dolma diyenlerden misiniz?
Bulut gruba tam olarak adapte olabilir mi yoksa hep böyle birisi mi olur sizce?
Sınır:
130 Vote
240 Yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutlu Kekim | texting
Short StoryHelin: Keşke yüzük takınca kurdelemizi Bülent Ersoy kesse Bulutlu Cangam: Aslında çağırsam gelebilir biliyor musun Helin: ŞAKA YAPIYORSUN Helin: BULUT NE OLUR ÇAĞIR Helin: ALLAH AŞKINA ÇAĞIR Helin: BULUT NOOOLUUUUR Bulutlu Cangam: Bakayım da konuşur...