Yazar anlatımından.
Uykusundan ter içinde, yerinde sıçrayarak uyanmıştı Hyunjin. Gördüğü kâbus onu tamamen etkisi altına almıştı ve bir süre boyunca kendine gelmesini engellemişti. Uyurken karanlığın gerçek anlamda etrafında olduğunu iliklerime kadar hissetmiş ve öleceğini düşünmüştü.
Sadece bir kâbus, insanı bu denli yıpratabilir miydi?
Yatağından ağır ağır kalkmış ve etrafta ışık olduğunu görmenin rahatlığıyla derin bir nefes verip banyoya gitmişti. Kıyafetlerini çıkarırken aynadaki yansımasına gözü takıldığında elindeki tişörtünü kirli sepetine fırlatmış ve aynadan kendisini incelemişti.
Sarı, neredeyse omuzlarına kadar uzanan saçlarının diplerinde siyahlar çıkmaya başlamış, biraz da olsa yağlanmışlardı. Göz altlarında muhtemelen uyurken ağlamış olmasınsan dolayı mor halkalar belirmişti ve kurumuş dudaklarının biraz alt kısmında, dün gece yediği cipsin bedeli olarak bir sivilce çıkmıştı. Neredeyse tamamen berbat görünüyordu.
Kısa süreli bir duş aldıktan sonra beline bir havlu bağlayıp banyodan çıkmıştı. Kıyafetlerini giyindiği sırada telefonu çaldığında uzanıp kimin aradığında bakmıştı. Jisung'un aradığını fark ettiğinde ise aramayı yanıtlayarak telefonu kulağıma götürmüştü.
"Efendim Jis?"
"Uyuyorsun sanmıştım. Nasılsın?"
"Kâbus gördüm. Etkisinden çıkmaya çalışıyorum."
"O zaman sana iyi bir haberim var. Akşam sekizde Chan hyung evinde bir parti verecek. Kafanı dağıtmak için gelip hazırlıklara yardım edebilirsin."
Normal bir zamanda olsa kesinlikle reddedeceğine emin olduğu bu teklif, şu anda kafa dağıtmak için oldukça iyi bir fırsat gibi görünüyordu. Bu yüzden birazdan orada olacağını söyleyerek telefonu kapatmış ve tekrardan dolabımda yönelmişti.
Siyah, kısa kesim (kalça kemiğinin başlangıcında biten) bir blüz ve yine siyah, dar bir pantolon giymişti. Saçlarını düzleştirdikten sonra ne olur ne olmaz diye bileğine siyah bir toka takmış ve üzerinde haç işareti olan kolyesini de taktıktan sonra evden çıkmıştı.
"Hey, güzellik! Seni gideceğin yere kadar bırakalım mı?"
Biraz arka tarafta duyduğu korna sesi ve arabanın yanına yaklaşmasıyla göz devirmişti.
"Bir defa da bunu söylemesen olmaz, değil mi?"
Arabanın içinde duran Jisung'a göz devirip ön koltuğa binmiş ve emniyet kemerini takmıştı. Jisung'un "İyi görünüyorsun." dediğini duyduğunda ise ona aynı şekilde karşılık verip başını geriye attıktan sonra gözlerini kapatmıştı.
"Uykunu alamadın mı? Ne biçim kâbus öyle?"
"O biçim işte."
Gözlerini ovuşturup derin birkaç nefes almış ve biraz da olsa zihnini dinlendirmeyi denemişti. Tabii Chan'ın evine vardıklarında bu denemeleri tamamen boşa çıkmıştı.
Arabadan inip kapıyı çalmıştı. Çok kısa bir süre sonra Chan kapıyı açtığında arabayı park etmiş olan Jisung da gelmişti ve Hyunjin ile birlikte eve girmişlerdi. Hazırlıklarda yapılacak pek bir şey yoktu. Zaten Chan'ın evi her zaman düzgün olduğu için sadece içki, ses sistemi ve yiyeceklerin ayarlanması gerekiyordu.
"Hey, Changbin! Senin şu aşçı 'arkadaşından' mı istesek yemekleri?"
Hyunjin, Changbin'e bakıp "arkadaş" kelimesini bastırarak söylediğinde Changbin bunu anlamamış gibi davranarak başını sallamış ve telefonunu eline almıştı. Onlara bir şey anlatmasa bile Felix'den hoşlandığı açıkça belli oluyordu. Her konusu geçtiğinde şu anki gibi utanıp kızarmasının başka bir açıklaması var mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Nightmare (HyunHo)
Fanfiction"Bay kâbus geldi, seni götürecek. Bay kâbus geldi, etini kesecek. Bay kâbus senin ruhunu yiyecek. En fazla nereye kaçabilirsin ki?" Yetişkin içerik: Kan, gerçeklik dışı varlıklar ve olaylar. Düşük miktarda cinsellik.