1 🌿

1.2K 193 78
                                    

Saatlerdir çalışıyorum. Bugün her zamankinden biraz daha yoruldum. Haftanın sadece 1 günü mesaiye kalıyorum ve oda bugün.

Bıkkınlıkla pencereden dışarıya baktım. Gelip geçen arabalar, ışıklı gökdelenler, batmakta olan güneşin turuncu ışıkları...

Gün boyu birçok hastanın sorununu dinliyordum. Hepsi birbirinden acı birbirinden beter. Düşünmeden de edemezdim doğrusu. Onların başından geçenler bana da olabilirdi.

Bazen çocuk hastalarım olurdu. Aileleriyle birlikte gelenler. Rahat konuşamıyorlardı benimle, fark edince ailelerine dışarıda beklemeleri gerektiğini söylüyorum.

Onlar anlattıkça ben Tanrı'ya şükrediyorum. Gözlerim doluyor bazen onları dinlerken.

Çocuk hastalarım için odamdaki dolapta lolipoplarım var. Mutlu olduklarını görmek her şeye bedel, onları iyileştirmek pahabiçilemez.

Ailemle hep aram iyiydi. Çocukken, okurken ve mezun olduğum zaman hep benimleydiler. Onlara minnettarım.

Kederimi bu hastaneye psikolojik nedenlerden dolayı getirilen çocuklar gibi yazmadığı için Tanrı'ya da minnettarım. Onların iyi olması için dua ediyorum.

Mesleğim hakkımda pek bir tecrübem de yok. Sadece 2 senedir yapıyordum. Başarısız olduğum bir vaka olmadı şimdiye kadar. Olmamasını umarım.

Tekrardan masama oturdum ve telefonumu elime aldım. Eve dönmeme henüz 2 saat vardı. Mola verme saatim gelmişti. Telefonumu beyaz önlüğümün cebine koydum. Gözlüklerimide çıkarıp yakama taktıktan sonra ışıkları söndürüp odadan çıktım ve kapıyı kilitledim.

Hastane kokularını sevmezdim her çocuk gibi. 2 senedir de alışamamıştım hala. Çocukken de sevmezdim zaten.

Uzun koridorun sonundaki asansöre gelince düğmesine basıp gelmesini bekledim.

"Doktor Jeon, bekleyin lütfen!"

Bayan Doojin bana seslenince ona doğru baktım. Koşarak yanıma geldi.

"Eğer kantine gidiyorsanız benimle gelir misiniz diye soracaktım."

Soluk soluğa kendini açıklarken gelen asansörün kapıları açıldı.

"Gelirim."

Asansöre bindikten sonra giriş kata bastım ve bekledik.

Hastanedeki doktorla pek yakın değildim ama arada bir toplantı yaptığımız için isimlerini ezberleme gereği duymuştum. Hastanede sadece bay Kim ile yakındım. O da üst katımda oturuyordu.

"Gününüz nasıl geçti Bay Jeon?"

"Yorucu." diyerek kısa bir cevap verdim yüzüne bakmadan.

Giriş kata gelince beraber kantine gittik. O yemek söylerken bende kahve istedim. Sanırım yanına bir çikolata alsam sorun olmaz.

Bayan Doojin yemeğini aldıktan sonra odasında yiyeceğini söyledi ve ona eşlik ettiğim için teşekkür etti.

Bende kantinin önünde olan masalardan birine oturdum. Genelde odamda tek başıma içerim ama bugün farklılık, burda oturuyorum işte.

Kahve tam istediğim tadındaydı. Çikolatamı açtım ve yemeye başladım.

İnsanların sesleri birbirine karışarak büyük bir uğultu oluşturuyordu. Ağlayan bebek sesleri, kantinde sıra bekleyen insanlar, telefonla konuşanlar, oradan oraya koşuşturan hemşireler.

Oturduğum masadaki hareketlilikle dikkatimi oraya verdim.

"Bay Jeon merhaba. Sizi burda görmek ne güzel. Rahatsız etmiyorum umarım."

Bu 1 ay önce tedavi edip iyileştirdiğim bir hastaydı.

"Tabiki rahatsızlık vermiyorsunuz. Sizi gördüğüme sevindim. Bir problem mi var acaba? Kabuslarınız devam ediyor mu?"

"Ah hayır ben iyiyim. Bazı tahliller için gelmiştim."

"Anlıyorum. Umarım güzel sonuçlanır tahlilleriniz."

"Sağolun."

Çikolatamı yarıya bölüp yemediğim kısımdan ona uzattım.Çikolata mutluluk hormonlanı çalıştırır.

"Ah, gerek yok gerçekten."

"Lütfen alın."

"Çok incesiniz. Teşekkür ederim."

"Rica ederim, ne demek."

Biten kahvemle birlikte odama çıktım. Işıkları açtım ve masama oturdum. Birazdan hastam gelirdi.

Kayıtlara göre de ilk gelişiymiş. Rahat hissetmesi için ona bir kahve söyledim.

Doktorlar böyle şeyler yapmazlar elbet ama onların memnuniyetleri çok değerli.

Kapı tıklatıldı. Sanırsam kahve getirilmişti.

"Girin."

Elinde kahvesiyle pembe kazaklı çok uzun olmayan biri içeri girdi.

Masamın önündeki mavi koltukları işaret ederek oturmasını istedim. Anlaşılan o ki kahvesini odaya girmeden önce aldı.

"Kahve için teşekkürler."

"Rica ederim."

Bilgisayarıma yeniden bakınca ismini okudum.

"Park Jimin sizsiniz değil mi?"

"Evet benim."

Geldiğinden beri sadece elindeki kahveye bakıyordu. Göz teması önemli onu anlayabilmem için.

Lavinia 'JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin