Bir organ nakli gibi sevmiştim seni.Çürük gözlerine bağışlanan ellerim.Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim.
Darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi.Çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni.Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşta sevmiştim seni.
Deniz kokusu dile gelmiş soğuk zeminlere bedenimi devirip terk etmişti beni.Bizim buralarda böyledir harabelerden kalan yıkıntılar toplanıp boş bir araziye atılır.
Çok üşüyordum.Şiirlerle sarmalanan bedenim titriyor ve ölüme doğru gidiyordu. Gözlerimi aralamak istiyor ama bunu bir türlü beceremiyordum. Emin olduğum bir şey varsa birinin göz kapaklarımın üstüne tüm yükünü bindirdiğiydi. Gözümü açmak zorundaydım. Vücuduma değen bu soğukluk neyin nesi öğrenmeliydim. Yavaş yavaş gözlerimi açmaya çalıştım. Her yer bembeyaz örtüyle kaplanmıştı.Soğukluğun nedeni vücudumun dışarıda karların üzerine atılıp, terk edilmesiydi. ama bizim orada yağmur yağıyordu ve sonbahar mevsimindeydik.Bu kar da neyin nesiydi şimdi?
Bana ne olmuştu? En son illüzyon gösterisinde kutuya girmiştim. Ondan sonra ne olduğunu bilmiyordum. Bedenim çok ağırlaşmıştı ve ayağa kalkmakta zorlanıyordum.Çıplak ellerimi kara batırıp destek alarak ayağa kalktım.
Evimin önündeydim.
Şeytan kulağıma en kötü ihtimalleri savurdu. Ya biri bana bir şey yaptıysa? Hayır, hayır hiçbir yerim acımıyordu, sadece üşüyordum ama ne olursa olsun eve girip bakmakta fayda vardı. Benimle birlikte yere atılan çantama uzandı elim. Evin anahtarı içindeydi, telefonumda içindeydi.İkisinide çantadan çıkardım.
Ne? Telefonum paramparçaydı. O nasıl bu hale gelmişti? Hemen eve girmeliydim normal olmayan çok şey vardı.Her şey doğru yoldan sapmıştı. Eve girmeli ve orada düşünmeliydim. Hızlıca eve doğru yürümeye başladım. Dikkatimi çeken bir şey oldu. Balkonumdaki çiçekler yoktu.
Lanet olsun lanet olsun! Ulaşabileceğim kimsede yoktu. Saat kaçtı onu da bilmiyordum.
Birkaç zorlamadan sonra kilidi yuvasına sokup içeri girdim. İçeri girer girmez biri omzumdan tutup beni sert bir şekilde duvara çarptı.
"S-Sen kimsin?"
Evime hırsız girmişti.
"Asıl sen kimsin? Evimin anahtarının sende ne işi var?"dedi karşımdaki korkunç ses tonuna sahip adam.
"Burası benim evim"
Sesim titriyordu ve deniz kokusu yükselip burnumu istila ediyordu. Bu koku çok tanıdıktı. Birkaç gündür her yerde duyumsadığım kokuydu bu.
Adam hareketlerime anlam veremiyor ve delirdiğimi düşünüyordu oysa ben yokken evime girip buranın kendi evi olduğunu söyleyen oydu, deliren oydu.
"Bak kimin oyuncağısın bilmiyorum ama ben varlığını bu dünyadan silmeden çık git evimden"
Ne saçmalıyordu bu?
"Asıl sen çık evimden. Sana neyi anlatamıyorum? Burası benim evim.Bak kanıtlayabilirim eşyalarımı gösteririm sana."
Oda kapkaranlıktı, avını karanlıkta yakalamaya çalışan bir avcıydı karşımdaki.
"Işıkları açarsan sana her şeyi kanıtlayabilirim"
Işığı açmaya giderken cebinde duran silahını çıkardı ve üstüme doğru doğrulttu. Çok korkmaya başlamıştım.Belkide onunla konuşmadan direkt kaçarak gitmeliydim buradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolsuz
Teen Fiction"Yolunda gitmeyen bir şeyler var. Ben gibi..." Siz hiç korkunç bir illüzyon gösterisinde insan kaybeden kutuya girip, kendisine bir daha ulaşılamayan kitap karakteri gördünüz mü? Biz gördük. En garibi de gözlerini açtığında kendisini başka bir şehir...