Ben kirlenmiş bir kar tanesiydim avuçlarında. O ise beni temizlemeye çalışan merhametli sahip. Ben eridim ellerinde. o merhametini yitirdi. Artık kirlenmiş sahipti.
Güneş gözlerimin önünde, parmak uçlarında yükselerek dans ediyordu. Davet ettiği biri vardı.Bu kişi bendim.Davetini kabul edip derin rüyalarıma veda mektupları bırakmam lazımdı.Yavaşça gözlerimi araladım. Anlaşılan mektubum sahibine ulaşmıştı. Yatağımdaydım.Beyaz tavanım zihnimin sözcükleriyle süslüydü.
Olmam gereken yerde olduğumu sanıyordum.Kapı sert bir tekmeyle açıldı. Olduğum yerde korkuyla irkildim. Keskin mavileriyle karşımda duran adam, dün geceyi hatırlattı bana.Buranın aslında benim evim olmadığını. Yatağa doğru yeri titretecek adımlarla geldi.Hemen oturur pozisyona geçtim.
"Seni rüyamda gördüm.Rüyamda kıyafetinin üstünde kanlı bir şekilde 115 numara yazıyordu." Sakin ses tonuyla söylediği cümlelerden sonra aniden bağırdı.
"Sen kimsin?"
115 numara, bu benim kurâdaki numaramdı. Boşluğa düşmüştüm. İki dünya vardı anlamadığım ve bir tanesindeki dünyamın sonu gelmişti.
"O benim illüzyon gösterisindeki numaramdı." Sesimin korkup beni terk etmesinden nefret ediyordum. Benimle burada kalıp dik durmalıydı. O devam etti mızraktan kelimelerini bana saplamaya.
"Seni o kutunun içinden alıp sırtımda taşıyarak bu eve getiriyordum."
Deniz kokulu tenlerde taşındı ruhum ve hapsoldum bilinmeyen karanlıklara
Deniz kokusu...Kutunun içinde gördüğüm yazıdan sonra derince soluduğum tek oksijendi. Karşımda bedene bürünmüş haliyle duruyordu.
"Neden beni rüyanda gördüğün hakkında hiçbir fikrim yok."
Ona kendimi daha fazla açıklayamazdım. Beni anlamayacağını biliyordum. Komodinin üstündeki siyah ceketimi üstüme geçirdim ve yataktan çıktım.O ise odanın içinde deli gibi turlar atıyordu. Sırtı bana dönük şekilde bir süre durdu aynı noktada.Gözlerim adımlarını saymaktan yorulunca durmasıyla birlikte büyük bir sevinçle sarıldı kafesine.Bir anda bana döndü.Gözleri gözlerimi hapsine alırken üzerime doğru adımladı. İşte bu sefer sayamadım kaç adım attığını.Ölümüm bu adamın ellerinden olacaktı. Bir an önce terk etmeliydim burayı. Yakınıma geldi.Hemen karşımda maviliklerinin beni içine çekip boğduğu derinlikte durdu.
"sırtını dön"
Emir veriyordu bana. Artık gece değildi ve şuan ona muhtaçta değildim. Bir şekilde başımın çaresine bakabilirdim. Emrine uymadım.
"Dönmüyorum"
"Sikeyim, sana sırtını dön dedim"
"Bende dönmüyorum dedim" Bir yandan korkuyor ama bir yandan da kararlı duruşumu bozmak istemiyordum.
"Sana dönmeni söylemiştim ama sen ne yaptın ben dönmem sen gel döndür dedin dimi?" Sözcükleri siddete meyilli birer insancık olmuşlardı. Bazısı tenimi dişliyor.Bazısı keskin tırnaklarıyla üzerime çizikler atıyordu. Aramızda kalan bir adımlık mesafeyide sinir harbi eşliğinde kapattı.Hızlıca vücudumu kendine taraf döndürdü. Ceketimi üzerimden çıkarmaya başladı. Şaşkınlık ve şok içerisinde ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.
"Bırak beni manyak herif"
Yerimde kıpırdanmaya başladım.Bana zarar verecekti. Aklıma hiç iyi şeyler gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolsuz
Teen Fiction"Yolunda gitmeyen bir şeyler var. Ben gibi..." Siz hiç korkunç bir illüzyon gösterisinde insan kaybeden kutuya girip, kendisine bir daha ulaşılamayan kitap karakteri gördünüz mü? Biz gördük. En garibi de gözlerini açtığında kendisini başka bir şehir...