(Bölüm 5)

17.3K 1.8K 742
                                    


Hikayemiz nasıl gidiyor Mira'nın çiçekleri?

Bölüme geçmeden bolca kalp ve öpücük istiyorum ve tabii ki bol bol yorum, vote, yazara kan olsun, can olsun, motivasyon olsun anacım☺️

Öpüldünüz, muahhh ❣️

&&&

Bu esnada salona geçen Basralı Ailesi, misafir değil de evin sahibi gibi bir tavırla burunları havada, gözleri kısılı bulundukları ortamı incelemekle meşguldüler. Doğrusu, Füsun ve Aslı'nın yerinde kim olsa, onların bu üstten bakan, ezici tavırları karşısında kendisini kötü hissederdi. Ama öyle olmadı, çünkü iki kadın için de kutsal bir hedef vardı; Basralılar ile dünür olmak! Ve onlar şimdiden kendilerini o aileden addetmeye başlamışlardı.

"Buyurun efendim, şöyle oturun!" diye yaltaklanırcasına konuşan Füsun'a Mehveş Hanım soğuk bir bakış atıp gösterdiği geniş, küf yeşili koltuklara oturdu. Hemen yanına oğlu, karşısındakine de torunu yerleşmişti. Açık camlardan içeri dolan çiçek kokuları, ortamın kasvetini dağıtan tek şeydi. Salon gayet sade bir şekilde döşenmişti, cilalanmış ahşap parkeler üzerindeki dokuma kilimler, ekruya boyanmış duvarda çok dikkat edildiği taktirde, "Tik tak!"ları duyulabilecek eski, nostaljik bir saat vardı. Tahmin edileceği üzere dekorasyon rahmetli Feride'ye aitti, daha sonra eve yerleşen Füsun tembelliğinden hiçbir şeye dokunmamıştı. Pencerenin önündeki büyük masif masa, ince bir zevkin ürünü olduğunu anlatırcasına hazırlanmıştı. Basralıların gelişi şerefine, Füsun antika porselenleri dolaplardan çıkarttırmış, her birini Rana'ya tek tek sildirip servis için koydurmuştu. Kadının düşünemediği detayları, ki onlar sofranın göze hitabını sağlıyordu, Rana akıl etmişti; çiçekler ve küçük süsler gibi...

Bulunduğu koltuğa iyice yerleşen Fahrettin'e biraz da tenkit eden bir bakış atan Mehveş Hanım, karşılarına oturan Füsun ve Aslı'ya yarım dönerek sorgulayıcı bir ses tonuyla konuştu. "Eşiniz beyefendi yok mu?"

Muhatap olduğu soruyla Füsun'un yüzünden kara bulutlar geçerken, dudaklarındaki tebessümü muhafaza etmekte zorlandı. Çünkü, bu ziyareti istemeyen sadece Basralılar değildi, aynı zamanda Mehmet Bey de gönülsüzdü. Aniden, akşam yemeğine eşinin hiç tanımadığı akrabalarının geleceği haberi adamı hem huzursuz etmiş hem de sinirlendirmişti. Belki de yıllardan sonra ilk defa tepkisini belli ederek karısını terslemiş, "Evin neyiyim ben?" diyerek çıkışmıştı. "Benim de fikrimi alman icap etmez miydi Füsun?"

Kocasının, uzun süredir bir bitki formunda tepkisizliğine alışmış olan kadın, bu reaksiyona şaşırarak kekeleyip, "Be-ben..." diyerek ne diyeceğini bilemez halde kalakaldı.

"Evet sen!" diyen adam, nereden geldiği bilinmeyen bir cesaretle, kedi yavrusu uysallığından aslan moduna geçerken konuşmasına devam etti. "Her şeyi kendi kafana göre planlar, bana danışmazsın. Senin bir kocaya değil de köpeğe ihtiyacın varmış aslında, çok geç anladım!"

Duyduğu sözlerle neredeyse şok geçirecek hale gelen Füsun, akşam için yaptığı planların suya düşmek üzere olduğunu anlamış, duyduğu lafların hesabını sormayı sonraya bırakarak hemen duygu sömürüsüne girişmişti. "Ama Mehmet..." derken, aktrislere taş çıkartan bir performansla gözleri dolu dolu, her an ağlayacakmış gibi dudaklarını büzerek titrek bir sesle konuşmaya başlamıştı. "Onlar benim akrabalarım! Yıllardır Ada'ya gelmiyorlar, şimdi davet etmezsem çok ayıp olmaz mı? Hem Mehveş Hanım, çok saygın çok..."

"O saygın akrabaların kesin çok zengindir ve bir de oğulları vardır değil mi?" dedi Mehmet Bey, dudaklarında alaycı bir tebessümün izleri belirmişti. 

"Evet, de bunun konuyla ne ilgisi var?" Böyle derken, kocasının yüzüne tedirgin ve meraklı bakışlar atan kadın, onun düşüncesini anlamaya çalışıyordu.

MAĞRUR AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin