Ona baktıktan sonra kalemi sayfanın üzerinde gezdirmeye devam ettim. Kalem sanki kendiliğinden onu çiziyormuş gibi öylesine sayfanın üzerinde geziyordu. Annem her zaman yeteneğim olduğunu söylemişti. Kafama kazıdığım bir şeyi elime kalem aldığımda fark etmeden çizmeye başlıyordum. Bazen çizmemek için elime uzun süreler kalem almadığım oluyordu. Eğer bir şeyi kafama çok fazla yerleştirdiysem bir şeyler yazarken bile çizmeye başlıyordum. Bir keresinde derste not tutarken fark etmeden çizmeye başlamıştım ve hoca fark etmişti. Rezil olmuştum. Bu yüzden bazen azar işitmek pahasına da olsa not tutmuyordum. Zaten derslerim çok kötü değildi. Dinlediklerim aklımda kalırdı ve sınav zamanları çalışırdım sadece.
Ayağa kalktığını fark edince elimdeki kalemi defterin arasına bıraktım. Ben de ayağa kalktım. Bana bakmasa da bu tarafa doğru geliyordu. Kısa bir süre kararsızlık yaşasam da en sonunda kahve makinesine ilerledim. Makinenin önünde durup içine paramı attım ve istediğim seçenekleri seçtim. Keyfim yerinde olduğunda sade kahve içerdim. Keyfim yerinde olmadığında ise sütlü kahve içerdim. Tatlı yiyelim tatlanalım sözünün farklı bir uygulanışıydı bu da.
Kafamı çevirip arkama baktığımda kantinin bahçeye açılan kapısından dışarı çıktığını gördüm. Her zaman ki yere gidecekti. Yangın merdivenlerinin bahçeye açılan kapısı bozuktu ve bunu okul idaresi fark etmemişti. Bazıları yangın merdivenlerinde sigara içiyordu. O ise yangın merdivenlerinin en tepesine kadar çıkıp korkuluklara yaslanarak yere oturuyordu. Oturup ne yaptığını tam anlamıyla bilmiyordum. Dar merdivenlerde pek yakınına gidemiyordum. Bu yüzden sadece aşağıdan izleyebiliyordum.
Soğuk merdivenlere oturduğu için karnının ağrıyacağından korktuğum için oraya bir minder bırakmıştım. Yüksek merdivenlerin en sonuna çıkan tek kişi oydu ve benim bıraktığım mindere oturuyordu. Minderi orada gördüğündeki şaşkın ve meraklı ifadesi çok güzeldi. Birçok kez resmetmiştim. Onu çizerken birçok defter bitirmiştim. En sonunda anneme çizdiklerimi göstermek zorunda kalmıştım. Annem başta şaşırsa ve tuhaf karşılasa da birilerinin dikkatimi bu kadar çok çekmiş olması onu mutlu etmişti. Normalde oldukça gözlemci biri olsam da şu ana kadar kimse bu kadar dikkatimi çekmemişti ve kimseyi bu kadar güzel resmetmemiştim. Dikkatimi çeken bir şeyler olmadığı sürece yeteneğimi tam anlamıyla gösteremiyordum. Bu yüzden annem oldukça sevinmişti.
Kahvemi alıp ben de bahçeye çıktım. Okulun arka tarafında kalan yangın merdivenlerine geldim. Merdivenlerin üçüncü katında bir grup öğrenci sigara içerek sohbet ediyorlardı. O da her zamanki yerinde mindere oturmuş kantinde yemeğini yerken okuduğu kitabı okuyordu. Kısa bir süre onu izledikten sonra arkamı dönüp bahçe duvarına ilerledim. Benim boyumdaki bahçe duvarına öncelikle defterimi ve kahvemi bıraktım. Ardından tutunup kendimi yukarı çektim ve her zaman ki yerime oturdum. Buraya da kendim için bir minder koymuştum.
Defterimden yeni bir sayfa açıp onu resmetmeye başladım. Çok güzeldi.
***
"Hocam, Mustafa hoca Başak Karasu'yu çağırıyor." Nöbetçi öğrenci ismimi söylediğinde defterimi alıp ayağa kalktım. Dersteki öğretmen kafasını sallayarak onaylayıp derse geri döndü. Okulumuzun resim öğretmeninin beni sık sık çağırmasına herkes alışmıştı.
Sınıftan çıkınca nöbetçi öğrenciye teşekkür ettim ve resim atölyesine ilerlemeye başladım.
Resim öğretmenimizle annem konuşmuştu. Onu resmettiğimi Mustafa hoca da biliyordu. Hoca başta çok garip karşılasa da resimlerimi gördükçe çok hoşuna gitmişti. Mustafa hoca onun çok güzel poz verdiği bir fotoğrafını bulmuştu bana. Şu sıralar son üç ders kala beni çağırıyordu ve onun büyük bir resmini yapıyordum. Benden sergi için çizmemi istemişti. Başka şeyler yapmaya çalışmıştım ama olmuyordu. En sonunda Mustafa hoca onun fotoğrafını çizmemi kabul etmiş ve fotoğrafını bulmuştu. Bu resmi sergi zamanına kadar bitirmeye çalışıyorduk.
Kapıyı tıklattıktan sonra içeri girdim. Mustafa hoca her zaman ki yerinde oturuyordu. İlerleyip karşısına geçtim. Elimdeki defteri uzattığı eline bırakıp karşısından ayrıldım. Gidip tuvalin önündeki tabureden önlüğümü alıp önüme bağladım ve tabureye oturdum. Yandaki boyaları açıp tonları hazırlamaya başladım.
***
Kapı aniden açıldığında dönüp bakmadan boyamaya devam ettim.
"Hocam, Müdür Yardımcısı size bunu vermemi istemişti." bir süre sessizlikten sonra içeri birden giren kişi konuştu. Sonra Mustafa hocanın ayak sesleri geldi. Küçük bir kağıt hışırtısından sonra adım sesleri bana doğru geldi. Dikkatim dağıldığı için yavaşça fırçayı kenarı bıraktım. Hoca elini omzuma koyup elindeki kağıdı önüme uzattı.
Serginin on gün sonra kurulmasına karar verilmiştir. Lütfen ona göre hazırlığınızı yapın.
Müdürün el yazısıyla yazdıklarını okuyup başımı onaylar anlamda salladım. Mustafa hoca kağıdı önümden alıp arkamdan ayrıldı. Kafamı çevirip arkama baktığımda içeri giren nöbetçi öğrenci hayranlık ve şaşkınlıkla tuvale bakıyordu. Mustafa hoca karşısına geçip önünde parmaklarını şıklattı.
"Gidebilirsin." diyerek kendine gelmiş bedeni kapıya çevirdi ve sırtına hafifçe vurup yönlendirdi. Geldiği gibi hızlıca gitti. Arkasından kısa bir süre bakıp önüme döndüm. Tuvalin altında ortaya yapıştırılmış fotoğrafa hafifçe yüzümü yaklaştırıp tekrar incelemeye başladım. Dikkatimi toplamaya çalışıyordum. Canlı halini çizmekten daha zordu, fotoğrafını tuvale boyamak. Canlı hali kafama hemen kazınıyordu ama fotoğrafına odaklanmam ve detaylarını fark etmem gerekiyordu.
***
Böyle yeteneği olan birileri var mı, bilmiyorum. Bu kitapta ben uydurdum. Eğer varsa da çok hoş bir yetenek. Biraz da tuhaf.
Gidişat hakkında düşünceleriniz neler?
Sıradan bir şekilde ilerletmeye çalışıyorum. Öyle çok fazla sorun veya kaos olmayacak. Çerezlik olsun diye yazıyorum zaten bu kitabı, çok fazla olaya gerek yok.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Art Of Love {BXB}
Teen FictionBaşak, ilginç bir resim yeteneğine sahipti. Aklına yerleşen bir şeyi çizmeden duramıyordu. Siren ise son zamanlarda aklından çıkmayan kişiydi. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ "Art Of Love" İngilizce'de "Aşk Sanatı" anlamına gelir.