Ayağa kalkıp ellerimi arkamda kavuşturdum ve buraya gelen adamları beklemeye başladım. Bunlar Mustafa hocanın dediği önemli kişilerdi. Teneffüsteyken bu ders içerisinde geleceklerini bildirmişti.
"Hoşgeldiniz." diyerek elimi uzattım. Üç adamın ortasındaki açık kumral saçlı adam elini uzattı. Onunla el sıkıştıktan sonra diğerleriyle de el sıkıştım. Hala kim olduklarını veya nereden geldiklerini bilmiyordum.
"Ben Rasim AKPINAR. Buraya Özel Akpınar Güzel Sanatlar Üniversitesinden geliyoruz." ortadaki adam sıcak bir gülümsemeyle konuştu. Soyadı Akpınar'dı ve okulun ismi de aynıydı. Belki de okulun sahibiydi.
"Başak KARASU, efendim." kibar bir şekilde ellerimi önümde kavuşturup gülümseyerek konuştum.
"Bir sakıncası yoksa tablonu incelemek istiyoruz." Rasim kibar bir şekilde konuşunca kafamı hızlıca onaylar anlamda salladım. Arkasındaki adamlara bakınca ikisi de tabloya yaklaşıp incelemeye başladılar. Biri elindeki çantadan çeşitli büyüteçler çıkarıp yakından incelerken diğeri uzaktan bakıyordu.
Uzun uzun incelediler. En sonunda yorulup sandalyeme geri çöktüm. Bir süre daha bekledim ama bitmeyince canım sıkıldı. Defterimi açıp bahçeyi çizmeye devam ettim. Şu anda son dersteydik ve bahçeyi çizmeyi neredeyse bitirmiştim. Sadece küçük birkaç detay kalmıştı.
Kısa süre içinde Rasim yanıma geldi. Biraz arkamda durup çizimimi izlemeye başladı. Sürekli küçük hareketler yaparak daha iyi bakmaya çalışıyordu. Üzerine eğildiğim defterden doğrulup uzaklaştım. Ayaklarımı sandalyenin kenarına koyup defteri o şekilde dizlerime dayadım ve çizmeye devam ettim. Şimdi adam hiç hareket etmeden izliyordu.
En sonunda çizimim ve adamların incelemesi bitti. Adamların incelemesinin bittiğini gören Rasim onlara gitti. Biraz sessizce bir şeyler konuştular.
En sonunda Rasim arkasını dönüp bana baktı. Biraz yaklaşıp ceketinin düğmesini açtı ve ellerini pantolon cebine koydu.
"Seni gelecek eğitim yılında fakültemizde görmek isteriz. Daha öncesinde annenle de konuştuk. Oldukça özel ve ilginç bir yeteneğin var. Senin de özel öğrencilerimizin arasında olmanı isteriz." Rasim yumuşak ama biraz baskıcı bir tonda konuştu. Teklifinin ne olduğunu az çok anlayabiliyordum. Yine de daha önce bu üniversiteyi hiç duymamıştım ve kimse de bahsetmemişti. Bu yüzden cevap vermede tereddütlüydüm.
"Haha... Hemen cevap vermene gerek yok. Eğer üniversitemize katılmak istersen seni %100 burslu alacağız. Yine de senin kararın. Sadece kapılarımız her zaman sana açık." yumuşak gülümsemesi ve baskıcı sesiyle tekrar konuştu. Aklımı okudu diye düşünmeme gerek yoktu. İnsanlar her zaman ifadelerimin okunabilir olduğunu söylemişlerdir. Muhtemelen ifadelerimden ne düşündüğümü anlamıştı. Burs teklifi iyiydi ama hakkında biraz bilgi edinmem gerekiyordu.
"Peki, düşüneceğim, efendim." sıcak bir gülümsemeyle ayağa kalkıp elimi uzattım. Elini cebinden çıkarıp elimi sıktı. Sonrasında vedalaştı, vedalaşırken tablomu ve çizimimi biraz övdü. Ardından gittiler. Tabloyu, defterimi ve kalem kutumu alıp okula girdim. Resim atölyesine gittim. Defterimi ve kalem kutumu çantama koydum. Tabloyu da kılıfına koydum. Çantamı sırtıma takıp tabloyu aldım ve çıktım. Mustafa hoca adamlarla görüştükten sonra gidebileceğimi söylemişti. Güvenlik görevlisinin de izin vermesinden anlaşılıyordu.
Biraz kendi kendime hiçbir şey düşünmeden yürüdükten sonra telefonumu çıkardım. Bulunduğum konuma bir taksi çağırıp beklemeye başladım.
Biraz sonra taksi geldi. Bindim ve evimin adresini verdim. Hiçbir şey düşünmeden akıp giden yolu izlediğim bir yolculuğun sonunda eve geldik. Bugün annemin taksiye binmem için fazladan verdiği parayla taksi parasını ödedim. Taksiden inince taksi anında gitti. Sakince eve gidip zile bastım. Bu saatlerde babam evde olmalıydı. Tabii, başka bir yere gitmediyse.
Kısa sürede açılan kapıyla ve hazırlanmış babamla tam zamanında geldiğimi anladım. Babam gülümsedikten sonra üstünü biraz daha düzeltti. Omzumu sıktıktan sonra çıkıp gitti. Ailesine gidiyordu sanırım.
Omuz silktikten sonra merdivenleri çıkıp odama geldim. Tabloyu kılıfından çıkarıp dün duvara çaktığımız çiviye astım. Yatağımın başlığının hemen üstündeydi. Üstümü değiştirip yatağa ters yattım. Ayak ucuna başımı, baş ucuna ayaklarımı koydum ve tabloyu izlemeye başladım. Defterime çizdiğim canlı anlara karşın bir fotoğrafı resmettiğim tablo daha sahte geliyordu. O normalde böyle biri değildi. Fotoğrafta bütün asaleti ve güzelliği sönüyordu. Gerçekte ise tamamen bir sanat eseriydi. Kaşından gözüne, en minik saç telinden ayağının ucuna kadar yaratılmış en büyük sanat eseriydi. Varlığı sanata verilmiş bir armağan gibiydi. Sanki onu daha fazla resmetmem ve sanatı ödüllendirmem için yaratılmış gibiydi. Varlığı bir sanat eseriydi. Ruhu ise sanatçı.
***
Eğer olurda birine gerçek anlamda aşık olursam kesinlikle bu kadar büyük bir aşkım olacağına inanıyorum. Başak'a içimdeki neye olduğunu bilmediğim büyük aşkı aktarıyorum. Öyle saf, öyle güzel ve öyle tutkulu bir aşk ki, ben bile içimde böyle bir aşk taşıdığıma şaşırıyorum.
Her zaman yarattığım ana karakterlere kendimden parçalar kattığıma inanmışımdır. Bilinçaltımda birçok kişiliğim var. Başak bilinçaltımdaki saf ve tutkulu kısmı aldı. Minik bebeğimle gurur duyuyorum. ♡(ӦvӦ。)
Siz de yazdığınız karakterlere kendinizden parçalar kattığınıza inanıyor musunuz? Bence her karakterde yazarının yansımasını görmek mümkün.
Dilek ve şikayet bölümü.☞
Seveyrum sizi sağlıcakla kalın ❤️❤️
***

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Art Of Love {BXB}
Teen FictionBaşak, ilginç bir resim yeteneğine sahipti. Aklına yerleşen bir şeyi çizmeden duramıyordu. Siren ise son zamanlarda aklından çıkmayan kişiydi. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ "Art Of Love" İngilizce'de "Aşk Sanatı" anlamına gelir.