BEŞ

491 58 24
                                        

Kravatımı düzeltip tuvaletten çıktım. Kimseye bakmadan da bahçeye çıktım. Biraz bakınıp Mustafa hocayı buldum ve yanına gittim. Yanına gelince telaşlı bir şekilde konuştuğu öğrencileri gönderdi.

"Bu sergide en büyük görev senin. Tuvaline sahip çıkman gerekiyor. Önemli birileri onu görmek için gelecekler." omuzlarımdan tutup ciddi bir şekilde gözlerimin içine bakarak konuştu. Gözlerimi ve ağzımı kocaman açıp şaşırdığımı belli ettim. Bana önemli birilerinin geleceğinden bahsedilmemişti. Ayrıca birilerinin görmesini istediğimden de pek emin değildim.

Mustafa hoca omuzlarımı sıktıktan sonra koşturarak başka bir yere gitti. Elimi bilinçsizce saçlarımın içinden geçirip bütün resimlerin ortasındaki tabloya ilerlemeye başladım. Henüz sergi tam anlamıyla açılmadığı için tuvalin üstü beyaz bir örtüyle kapalıydı. Gidip tuvalin yanına bırakılmış tabureye çöktüm. Eğilip dirseklerimi dizlerime koyup ellerimi saçlarımın içine geçirdim. Keşke annem bu gün gelebilecek olsaydı ama büyük bir projenin ihalesi bugündü ve proje sorumlusu da annemdi. Bu yüzden bugün gelemeyecekti. Diğer sergi günleri de benim tablom olmayacaktı. Bir gün durmasına zor izin vermiştim.

***

En sonunda pazartesi töreni yapıldı. Ardından Mustafa hoca kürsüye çıkıp sergi hakkında bir şeyler söyledi. Araya benim tablomu övmeyi de sıkıştırmıştı.

Tören bitince herkes sınıfıyla birlikte sırayla okula girdi. Benim sınıfıma sıra gelince onlardan ayrıldım ve Mustafa hocanın yanına gittim. Müdürle konuştuğu için biraz bekledim. Müdürle uzun konuşmaları bitince müdür yanımızdan ayrıldı. Mustafa hoca bana dönüp dinliyorum der gibi beklemeye başladı.

"Hocam tüm gün tuvalin yanında durmak zorunda mıyım?" elimi saçlarımın içinden geçirip ensemde bekletirken başka bir yere bakarak sordum. Derin bir nefes aldığını duyunca çekinerek ona döndüm.

"Evet, Başak. Bu konuda seni ikna ettiğimizi sanıyordum." bıkkın bir şekilde cevap verince elimi ensemden indirip pes etmiş bir şekilde başımı sallayarak onayladım. Başını salladıktan sonra arkasını dönüp okula gitti. Şansıma bugün Mustafa hocanın tüm gün dersi vardı. Bu yüzden bugün serginin başında öğrenci kurulu başkanı duracaktı. Öğrenci kurulu başkanıyla pek yakın değildim. Kurulda olduğumdan dolayı birkaç sohbetimiz olmuştu ama o kadardı.

Sessizce resim atölyesinden defterimi ve kalem kutumu alıp tablonun yanındaki sandalyeye oturdum. Tüm gün oturacağım için tabureyi sandalyeyle değiştirmişlerdi. Sandalyeye rahat bir şekilde yerleşip kalem kutudan kalemimi aldım ve defteri açıp çizmeye başladım. Önümdeki bahçeyi çiziyordum. Dikkatli bir şekilde tek tek detaylara bakarak çiziyordum. Bahçeyi çizmek tüm gün beni oyalamaya yeterdi.

***

İlk ders bitti ve teneffüs ziliyle öğrenciler dışarı çıktılar. En sonunda yanıma gelen öğrenci kurulu başkanı Mert ile artık açmam gerektiğini anladım. Hafif beyaz örtüyü ucundan tutup çektim. Kaygan örtü kendi kendine kayarak yere düşüp tabloyu açığa çıkardı. Utançla sessizce başımı defterime çevirdim. Teneffüslerde bahçeyi çizmeye devam edemezdim. Sürekli birileri önümden geçeceği için çizimi yanlış yapabilirdim. Öylesine kalemi sayfanın üzerinde gezdirmeye başladım.

En sonunda öylece donup kalmış öğrenci kurulu başkanı Mert gitti. Ardından burayı işaret eden tahminimce onuncu sınıf biri ve arkadaşları geldi. Hatırladığım kadarıyla bu; ben tablo üzerinde çalışırken müdürün son on gün mesajını iletmeye gelen nöbetçi öğrenciydi. Arkadaşlarıyla hayran bir şekilde tabloyu incelediler. Bir süre sonra arkadaşları dağılsalar da o burada kaldı. Yanına birçok kişi geldi, gitti. Zil çalana kadar orada öylece dikilerek tabloyu izlemeye devam etti. Zil çalıp da öğrenciler içeri girene kadar da bekledi. En sonunda çevreye bakınıp nöbetçi öğretmenin buraya geldiğini görünce önüme geldi. Çöküp düşmemek için dizlerime tutundu ve alttan yüzüme bakmaya başladı.

"Sen ona aşıksın değil mi?" meraklı bir şekilde gözlerini kocaman açmışken hevesle sordu. Küçük silik bir tebessümle yüzüne bakmaya devam ettim. Bir süre cevap bekledi ama en sonunda cevabın tebessümüm olduğunu anlayınca hevesle gülümseyip ayağa kalktı. Nöbetçi öğretmen de bu sırada yanımıza varmıştı.

"Selim, derse girmeyi düşünüyor musun?" öğretmen kollarını göğsünün altında toplayıp sert bir şekilde konuştu. Adının Selim olduğunu öğrendiğim çocuk şirin bir şekilde gülümseyip yanımızdan ayrıldı. Nöbetçi öğretmen de yanımdaki tabloya tuhaf bir şekilde baktıktan sonra arkasını dönüp gitti ve okula girdi. Bir erkek olarak bir erkeği çizmemin normal karşılanmayacağı bir çevrede olduğumu biliyordum.

***

Gün bu şekilde öğle molasına kadar geçti. Her teneffüs Selim yanıma gelmiş ve benimle sohbet etmeye çalışmıştı. Öğle molasında da yanıma gelip bir şeyler isteyip istemediğimi sordu. Sütlü kahve isteyip parasını verdim. Hemen geri döneceğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Acayip çocuktu doğrusu. Biraz meraklıydı, çokça enerjikti.

Bir süre öylece bahçeyi ve tabloya bakmak için gelenleri izledim. En sonunda derin bir nefes alıp kafamı eğdim. Bugün onu hiç bahçede görmemiştim. Bir yanım tabloyu görmesini deli gibi istiyordu. Başka bir yanım görmesinden acayip derecede utanıyordu.

Öylece otururken bir çift ayakkabı önümde durdu ve bir el saçlarımı karıştırdı. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım. Oydu. O gelmişti. Takdir eder gibi gururlu bir şekilde duruyordu. Kafamı kaldırınca da saçlarımdaki eli yanağıma inmişti. Hiç rahatsız olmamış bir şekilde yanağımı yavaş yavaş okşuyordu. Yavru köpek gibi baktığımı biliyordum. Birileri ne zaman yanağımı bu şekilde okşasa yavru köpek gibi baktığımı söylemişti, annem.

Bir anda eğilip alnıma sakin bir öpücük kondurup uzaklaştı. Tabloya son kez dikkatli bir şekilde bakıp arkasını döndü ve okula girdi. Hemen ardından yanıma Selim geldi. Ağzı kulaklarına varıyordu. Onun gelişiyle kendime geldim. Bazıları durmuş bana bakarak birbirlerine fısıldaşıyordu.

"İlan-ı aşk mıydı o?" sevinçle yanıma çömelip sordu. Sessizce gülüp kahvemden bir yudum aldım. Elim alnıma gidip öptüğü noktaya dokundum.

"Hayır, değildi." sessizce konuşup sincap gibi tostunu kemiren çocuğa baktım. Merakla kafasını tostundan kaldırıp bana baktı.

"Bana öyle gibi geldi. Daha önce kimseye dokunduğu görülmemiş ama senin alnını öptü. Hem de herkesin içinde." hevesli bir şekilde konuştu. Kafamı iki yana sallayarak ben de güldüm. Sonra elimi saçlarımın içinden geçirip ensemde beklettim. Bu biraz zor bir şeydi. Onun resmini çizdikten sonra alnımdan öpmesi pek normal karşılanmazdı. İnsanların tepkilerinden korkmuyordum ama çekiniyordum. Kendimi savunmayı biliyordum ama birilerini üzmekten veya sinirlendirmekten çekiniyordum.

Bu öpücük öyle basit bir şey değildi. İçimden bir ses onun öpücüklerinin çok daha derin anlamlar taşıdığını söylüyordu, tıpkı her hareketi gibi. Onun nefesleri bile bir anlam taşıyordu. Bilmiyorum, belki de ben uyduruyorum ama sanki her hareketi derin bir anlam taşıyordu.

***

Bakın bu bölüm olaylıydı, 928 kelime sürdü. Bu kitap için belli bir bölüm uzunluğum yok ya. Duruma göre uzun veya kısa oluyor.

Eheheheheheheheh yine bir bölüm yayımladım. Baktım bu kitaba çok yavaş bölüm yayımlıyorum. "Neden hızlanmayayım ki?" dedim ve ta-daaaa işte karşınızda yeni bölüm. ( ՞ਊ ՞)→

Şunu farkettim; ben medyaya koyduğum resimleri galerimden silersem medyadan da siliniyor bazen.

Dilek ve şikayet bölümü.☞

Seveyrum sizi sağlıcakla kalın ❤️❤️

***

Art Of Love    {BXB}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin