"Neden getirdin beni buraya?" Gitmek istedim. Arkamı dönüp ilerleyeceğim sırada eliyle bileğimi tuttu. "Yürü." Emir veren sesine rağmen o an bile dediğini yapabilirdim ama kendime engel olup yapmadım. Peşinden sürükledi beni. Elimle bileğimdeki elini itmek istedim ama başaramadım. Parmakları mengene gibi sarmıştı bileğimi. O kadar hızlı adımlar atıyordu ki koşmak zorunda kalıyordum. Rüzgardan elbisemin etekleri savruluyor diğer elimle eteğimi tutmaya çalışıyordum. Hızlıca avlunun merdivenlerini çıktı. "Biraz yavaş olur musun?" Aldırmadı, daha da hızlı yürüdü. Avluya ulaştığımızda durdu. Aniden durması ile göğsüm sırtına çarptı. Nefes nefese kalmıştım. Savrulan saçlarımı düzelttim. Aşiret toplanmış bütün ağalar bize bakıyordu. Kolumu elinden kurtardım, omzu düşmüş hırkamı düzelttim. "Beni öldürmeleri için mi getirdin buraya?" Sanki etrafta hiçkimse yokmuş gibi sordum ona. Bana bakmadı. Cevapta vermedi. Ağaların içinden biri konuştu. "Ömer Ağa kızı getirmek ile en doğrusunu yaptın. Ölüm fermanı verilmiştir." Gözlerim anında konuşan adama döndü. Diğer ağalarda onaylar gibi başlarını salladılar. Ama o öyle bir şey yaptı ki, herkes şok oldu. "Zerde bundan böyle sözlümdür, Eroğlu aşiretinin gelin ağasıdır, ölüm fermanı düşmüştür." Ağzım açık ona baktım. ### Okuduğunuz töre hikayelerinden farklı bir kurguya sahiptir.