Bölüm 1: "Aidiyet"

1.6K 424 301
                                    

'Hırs gözünü kör ederse, kavuştuğun aydınlık; zifiri karanlık olur.'
                                                                     -Y.K.

     Gökyüzü gözlerini kapamış, hala gecenin karanlığını koruyordu. Dışarının koyu gölgesi evlerin içine yansıyor, her bir köşesini kaplıyordu. Bu keskin karanlığı bir alarm sesi böldü. Defne kapalı gözleriyle yatağının tam dibinde bulunan komodinin üzerindeki telefonuna ulaşarak alarmı kapattı ve derin bir nefes alıp yatağında doğruldu. Bugün yüksek lisans tezi için binbir zorlukla izin aldığı müzeye gidip incelemelerine başlayacaktı. Dokuzda orada olması gerekiyordu. Defne için nereye gideceğinin de bir önemi yoktu aslında.  Evi gideceği her yere uzak olduğu için neredeyse her gün, daha hava aydınlanamadan uyanmak zorunda kalıyordu. Bir hışımla yataktan fırladı, başka türlü uyanamazdı çünkü biliyordu. Kalkar kalkmaz yatağını topladı, her ne olursa olsun odasını dağınık bırakıp dışarı çıkmazdı. Özellikle o yatak mutlaka düzgün olmalıydı. Annesi ona hep 'Dışarı çıktığımızda geri döneceğimiz meçhul, evini düzenli bırak ki arkandan ne kadar dağınıkmış demesin hiç kimse' derdi. Bu nedenle odasını, hatta tüm evi dağınık bırakıp da dışarı çıkmazdı Defne.

     Dişlerini fırçalayıp, üzerini giyindi ve klasik rutini haline gelen makyajını yapmaya koyuldu. Yaptığı şeyin adının makyaj olarak nitelendirildiğinden bile çok emin değildi. Beyaz tenli, kısa kumral saçlı, klasik bir kız olduğunu düşünmüştü her zaman. Bu nedenle fazla abartıya kaçmaz, yüzüne çok hafif bir fondöten, far ve rimel uygulardı. Makyajdan anlamaz, zaten beceremezdi de. Sade görünümden yana olmuştu her zaman.

      On beş dakika içerisinde artık hazırdı ve ezbere bildiği otobüs saatine göre evden dışarı çıktı. Kendini her zamanki gibi uykulu hissediyordu. 'Umarım boş koltuk vardır, Allah'ım lütfen boş koltuk olsun ki uyuyabileyim' diye geçirdi içinden. Tam bu saatlerde çok kalabalık oluyordu otobüsler, haftanın ortasında olmalarının bile bir faydası olmuyordu. Ancak Defne gide gele bazı insanları çözmüş, kimin nerede inebileceğini anlar olmuştu. Örneğin tam şu an olduğu gibi sinsi planlar kuruyordu kafasında, 'En arka dörtlüyü yine liseli öğrenciler kaplamış. Bunlar beş durak sonra inecekler nasılsa. En iyisi oraya doğru ilerlemek! İndikleri gibi kapıveririm koltuğu böylece' diye geçirdi içinden. Tam da düşündüğü gibi olmuş en arkadaki çocuklar teker teker inmişlerdi planladığı durakta. Çocukların inmesiyle Defne zaferle gülümsedi ve favori yeri olan en arka cam kenarı koltuğuna yerleşti. Kafasının arkasına, çantasından çıkardığı hırkasını koydu ve huzurla gözlerini kapadı. Neredeyse son durağa kadar uyuyabilecekti ve bu yaklaşık elli beş dakika demekti.

      İneceği durağa yaklaştığı sıralarda gözlerini açtı Defne. Dört yıl üniversite, bir de yüksek lisans derken otobüslerin müdavimi olmuştu. Beyni bu duruma öylesine alışmıştı ki alarm kurmuşçasına, Defne'nin uyanmasını sağlardı. Her seferinde nasıl yaklaşmadan uyanabildiğini sorgulayıp dururdu, ancak üzerine de çok düşünmemeyi seçerdi.

     Opera durağına geldiğinde, indi otobüsten Defne. Müze, tıpkı diğer müzeler gibi Ulus Kalesi'ne yakın olarak konumlandırılmıştı. Yani daha gitmesi gereken yolu vardı. Üstelik bu yol yukarı doğru oldukça eğimli olan ve ara sokaklardan geçmesi gereken bir yoldu. Hava da yine buz gibiydi. Alışmıştı artık bu duruma çünkü öğrencilik yılları bu soğuklarda otobüs beklemekle geçmiş bir insandı. Kaç kere ellerini, ayak parmaklarını hissetmediğini biliyordu. Hatta bir keresinde, yüz felci bile geçirdiğini düşünmüştü soğuktan. Bugün ki hava, diğer günlere göre daha iyi denilebilirdi.

      Ulus ise her zaman ki gibi oraya buraya koşuşturan insanlarla dolup taşıyordu. Ancak şehrin koşuşturma halini seviyordu Defne. Ona yaşadığını hissettiren bir duygu aşılıyordu ister istemez. Gerçeklik sanki buydu. İnsanlar yaşam mücadelesi uğruna, üç kuruş para kazanıp evine götürebilmek için kendini paralıyordu. İşte gerçek dünya buydu; sarf ettiğin enerji kadar aktif, tükettiğin zaman kadar meşgul, harcadığın para kadar insandın. O insanlardan biri olmak için çabalıyordu şimdi Defne de. Para kazanıp harcayabilmek, ne büyük tutku ama! Hâlbuki ne çok isterdi, sıradan insanlar gibi olmamayı, parayı düşünmeden yaşayabilmeyi. Ancak yaşadığı bu dünya, hayal dünyası değil gerçek dünyaydı.

KAPAN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin