Elley Duhe - Middle of Night
12. BÖLÜM
Yağmurla karın aşkı, hiçliği doğurdu.
Arabadan dışarı adımımı attığımda bu sefer karla karşılaşamamıştım. Çünkü dün gece yağmur yağmıştı, bu sebeple karlar erimiş olmalıydı. Ayağımdaki kahverengi bootieler çamura saplanınca göz devirdim. Ama daha fazla bir tepki vermedim. Buraya bunun için gelmemiştik ne de olsa?
Üzerimde kırmızı boğazlı örme kazak, kot pantolon, kahverengi bootie, ve siyah kaban harici başka bir şey yoktu. Çanta gibi şeyler kullanmıyordum bir kaç gündür. Sadece cebime telefonumu atıp çıkıyordum.
Siyah arabanın kapısını kapattım ve saçlarımı arkaya atıp ellerimi ceplerime soktuktan sonra eve ilerledim. Bu sefer daha tedbirliydim. Herhangi bir saldırıya hazırdım. Ama bu sefer öyle olmasa çok iyi olurdu.
O malûm partinin üstünden 1 hafta geçmişti. Bu 1 hafta bana 1 yıl gibi gelmişti açıkçası. Her gün yeni bir şey oluyordu.
Ahşap merdivenleri çıkarak eve ulaştım ve kırık kapıdan içeriye girdim. Araf peşimden girdiğinde tetikte bir şekilde evi süzüyordu. "Ayak izi falan yok. Kimse gelmemiş." Başımı sallayıp onayladım. "Tamam. Ama bu gelmeyecekleri anlamına gelmez. Her an gelebilirler. Bir an önce o belleği bulmalıyız." Yukarı doğru çıkıyordum ki "Aslında bir hard disk. Büyük belleklerden yani." Demesiyle duraksayıp omzumun üstünden ona baktım. "İyi de onlar çok geniş kapasiteli. Oğuz Karaslan'ı batıracak şey cidden o kadar fazla mı?" İlerlememi işaret ettiğinde homurdanarak önüme döndüm ve yukarı çıkmaya devam ettim.
Çıkarken o da cevap vermişti, "Aslında e-belge tarzı bir şeyden bahsetmiyoruz. Videolardan bahsediyoruz. Hepsi tek bir hard disk içinde olsa da hepsinin farklı bir şifresi var." Merdivenler bittiğinde düzlüğe çıktım ve dans edercesine arkama döndüm. Siyah kabanımın uçları savrulmuştu. "Hepsinin şifresini tek tek bulacağımızı söyleme bana! Ben sadece cinayet işleyeceğimizi sanıyordum. Sen bizi iyice dedektif falan yaptın. Yakında kumara da başlarız." Omuz silkti. "Belli olmaz. Belli alanlar var. Bu alanlardan birisi de kumarhane." Şokla Araf'a baktım. "Araf saçmalama ben şaka yapıyordum!"
Hafifçe güldü. Bunu, köşesi açık olan maskesinden görmüştüm. Emniyet'e giderken gördüğüm maskesini takmıştı. Sağlam yüzünün göz altından itibaren aşağısı açıktı. "Ama ben şaka yapmıyorum. Hadi, bulalım şunu."
Üst kat odalara ayrılmamıştı. Tamamen düz bir yerdi ve köşede L bir kanepe ve ayaklı abajur dışında hiçbir şey yoktu. Yerler de tozluydu. Ama tozun haricinde duvarlar is, yerdeki parkeler simsiyahtı. Sanırım cesetler burada yakılmıştı.
Bir zamanlar arkadaşım olan insanlardan 'cesetler' diye bahsetmek çok farklıydı.
Araf, duvarları kontrol etti. Herhangi bir gizli oyuk falan olabilirdi. Ben de kanepeye ilerledim ve üstündeki minderlerini kaldırıp kontrol ettim. Minderlerin fermuarını açıp bile kontrol ediyordum.
Sonra aklıma Araf'ın, parkenin altına annemin fotoğrafını koyduruşu geldi.
Minderleri kanepenin üstüne fırlatıp yerleri kontrol ettim. Hepsine tek tek baktım ama bulamadım. "Yok. Sen bulamadın mı?" Başımı iki yana salladım, "Hayır. Almış olmalılar. Lanet olsun! Nereden bulacağız kimin aldığını?" Oflayarak maskeyi kaldırdı ve iki eliyle yüzünü sıvazladı. "Bilmiyorum. Eğer Karaslan'larla yaşıyor olsaydın çok kolay olurdu bulmamız." Göz devirdim. "Hayatta gitmem. İlla ki vardır başka bir yolu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURUN NEFESİ : ZUHÛR (I)
Teen FictionFısıltı. Her gece rüyalarımda kulaklarımı çınlatan sonsuz bir fısıltı gibiydi onun sesi. Damarlarımda uçsuz bucaksız süzülerek akan kanı durdurabilecek tek güç gibiydi nefesi. Şah damarımdan. Savcı olma hayaliyle ikinci kez üniversite sınavına hazır...