11 ~ Bellek

80 8 86
                                    


Ceren Gündoğdu - Tepetaklak


11. BÖLÜM


"Dayı?" Dedim şaşkınlığımı sesime yansıtarak. Dizimi ve ellerimi çekip bir iki adım geri gittim. Kızıl Maske de kaldırdığım maskesini bana ters ters bakarak tekrar yüzüne taktı.

Dayımın bize bakışları hiç de hayra alamet değildi. Tedirginlikle avuçlarımı mantoma sildiğimde elime hafif bir sertlik gelmişti. Eğilip baktığımda üstümde kanın kurumuş kalıntıları olduğunu gördüm.

Bir an bakışlarım boşluğa daldı.

Bugün yaşananlar, hayatıma ciddi anlamda yön vermişti. Hayatım zaten en başından değişmişti; ama kabul edelim ki, bugün olanlardan sonra ciddi anlamda gerçekten değişmişti. Artık geri dönüş imkânsızdı.

Tarafım şimdiden belliydi. Ama kesinleşmesi ve duyurmam için beklediğim bir şey vardı; DNA testi.

Dayım bize bir bakış atıp gittiğinde tedirginlikle Kızıl Maske'ye baktım. O da bana bakmıştı. Şimdi bunun için mantıklı bir açıklama şarttı.

Mantomun önünü açarken garajdan çıktım ve dipteki kaldırımdan eve ilerledim. Kapının aralık olması bize bir mesaj olmalıydı. Kızıl Maske'nin gelip gelmediğini bile kontrol etmeden eve girdim ve gözlerimi içeride dolaştırarak dayımı aradım.

Tekerlekli sandalyesine oturmuş, oksijen maskesini taktığını görünce yanına gittim. Telaş yapmadım. Bu, saklanacak bir şey olduğunu gösterirdi. Bunun yerine sakin ve düz konuşacaktım. "Dayı? Bizi yanlış anlamadın, değil mi? Sadece bir hareket öğretiyordu. Dağda saldırıya uğradık ve-" derken sözümü kesti. "Saldırı mı?! Ne saldırısı?" Oraya vardığımız ilk andan beri olanları tek tek anlattığımda dikkatle dinledi.

"Bu, Karaslan'ların işi gibi gelmiyor. Onlarla bir anlaşmamız var. Oyun başlayana kadar kimse hamle yapmayacak." Kaşlarım çatıldı. "Ne oyunu?" Bir süre gözlerimin içine bakarken oksijen maskesinden derin derin soluklandı. Ortada oyun olduğunu biliyordum ama ne olduğunu bilmiyordum. Ama benim merkezi olduğum kesindi, yoksa Kızıl Maske bana Desise, oyun, diye seslenmezdi.

Maskeyi sonunda çektiğinde konuştu, "Karaslan'larla ciddi bir düşmanlığımız vardı. Ve bunu sonlandırmak için bir anlaşma yaptık. Sen on dokuz yaşına geldiğinde bir seçim yapacaktın. Ya biz, ya onlar. Çünkü sen bu oyunda piyon değil, şahsın. Oyunun sonunda bu düşmanlık ebediyen bitecekti." Sen bu oyunda piyon değil, şahsın.

Beynimde yankılanan bu cümle, gerçekten hayatımı sorgulamama neden oldu. Daha yalan olan neler vardı? Hepsi tek tek ortaya çıkacaktı.

İçimde aileme karşı sönmesi imkânsız bir kırgınlık ateşi vardı. Onlardan hesap sorduğum ilk an evden tamamen ayrılmayı planlıyordum. Tabi planlarım bozulmazsa.

Abimin izin vereceğini hiç sanmıyordum. Onun için de bir yol bulunurdu elbet.

"Nasıl bir oyun bu?" Dedim detayları öğrenme umuduyla. "Şu an öğrenmen için daha erken. Ama bilmen gereken bir şey var: Tarafını duyuracağın gece bir davet verilecek. Karaslan'lar, Pakgör'ler ve bir kaç aileden daha insanlar orada olacak. Duyurduğun an doğal sarışın bir kadın öldürmen gerek. Hızlı olmalısın. İlk hamle bizde olmalı." Kaşlarım çatıldı. "Neden kadın? Neden erkek değil?" Maskesini burnuna götürdü ve biraz daha soluklandı.

"Erkek de olacak. Belli başlı kişiler var ölecek olan. Hepsi sırayla." Bu oyunun mantığını anlamamıştım. Aşırı saçmaydı. Durup dururken neden insanları öldürüyorduk? Cellat mıydık biz?

YAĞMURUN NEFESİ : ZUHÛR (I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin