14. BÖLÜM
Adım sesleri.
Tak, tak, tak.
Yutkunurken yorganı kafama kadar çektim ve gözlerimi sımsıkı yumdum. Titrediğimin farkındaydım ama görmezden geliyordum.
Kapı aralandı.
Dişlerimi sıktım. Kalbim olduğu yerde dövünürken dudaklarımı ağzımın içine yuvarladım ve sımsıkı bastırdım birbirine. Titremem arttı. Korkuyordum.
Yaklaştığını hissediyordum. Yaklaştığını duyabiliyordum.
Kıpkırmızı, boyanmış gibi duran yanağım hâlâ acıyordu. Canımı acıtmıştı, ağlamıştım. Ama aynaya bakınca çok şaşırmıştım. Elinde kalem ya da boya yoktu ki? Sadece vurmasıyla yanağım nasıl bu kadar güzel bir kırmızı olabiliyordu?
Koyu kırmızı minik noktalar çıkmıştı ve beyaz yanağım kıpkırmızı olmuştu. Canım hâlâ yanıyordu, yanağım hâlâ yanıyordu. Yanıma kimse gelmemişti.
Ondan korkuyordum.
Başıma çektiğim yorganım hızla çekildiğinde çığlık çığlığa bağırıp yüzümü kollarıma gömdüm. Duvara doğru dönüp cenin pozisyonu aldım ve küçüldüm. Yine canım yanacaktı. Yine acıyacaktı. Bunu istemiyordum, bu çok kötüydü. Hem canımı acıtıyordu, hem de ağlayınca kızıyordu.
Ben sadece 9 yaşında bir kız çocuğuydum. Ona ne yapmıştım ki? Hiçbir suçum yoktu, neden cezalandırılıyordum? Neden canımı acıtıyordu? Ben hiçbir şey yapmamıştım ki? Ben ona ne yapmıştım?
"Bağırma. Ağlama artık salak salak. Bana dön." Dönmedim. Korkuyla daha sıkı sarıldım kendime. Yüzümü kollarımın arasından çıkarmadım. Yatağımın kenarına oturduğunda iç çekerek daha da duvar dibine kaydım. Korkuyordum. "Eda, yüzünü aç hadi." Sesi yumuşaktı. Normal abim gibiydi. Ama korkuyordum. Ona güvenemiyordum. Omzuma elini koyduğunda irkilip ağlamaya başladım. Gök gürlediğinde ve yağmur damlaları kurşun misali pencereye çarptığında korkudan daha kötü ağlamaya başladım.
Gök gürültüsünden çok korkardım ve yağmuru sevmezdim. Çünkü her gelişinde peşinde en çok korktuğum şeyi getiriyordu.
Abimin arkama uzanıp bana sarıldığını hissettiğimde ne yapacağımı bilemedim.
Saçlarımdan öptü.
"Özür dilerim."
Abi... Bana anlattığın her masalda bir kelimeye takılıp sana sorardım. Bunu çok sık yapardım ve sonunda kızardın. Üzülürdüm. Özür dilerdin, geçerdi.
Abi... Hiç suçum yokken bana vurdun. Canım yandı. Özür diledin, bu sefer neden geçmedi?
Ben, cezalandırılmaya daha 9 yaşındayken alışmıştım. 9 yaşında küçücük bir kız çocuğu. Tek derdi sabah 6'da verilen Kayıp Prenses'in bölümlerini yeniden izlemek olan, matematikten nefret eden, dondurma yemesine izin vermediği için annesinden nefret eden, ona Flora'nın kanatlarından almadığı için babasına küsen bir kız çocuğu.
Hayat, 9 yaşındaki kız çocuğuna acımadıysa, 19 yaşındaki genç kıza hiç acımazdı.
"Eda!" Sarsılmalarımı dakikalardır hissediyordum ama hiçbir fayda etmiyordu, hiçbir etkisi yoktu. Ama o kelime... O isim... Tokat yemişim gibi irkilmeme neden olan tek şey, Araf Pakgör'den ilk kez duyduğum kağıt üzerindeki ismimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURUN NEFESİ : ZUHÛR (I)
Teen FictionFısıltı. Her gece rüyalarımda kulaklarımı çınlatan sonsuz bir fısıltı gibiydi onun sesi. Damarlarımda uçsuz bucaksız süzülerek akan kanı durdurabilecek tek güç gibiydi nefesi. Şah damarımdan. Savcı olma hayaliyle ikinci kez üniversite sınavına hazır...