Olafur Arnalds, Arnor Dan - So Far
2. BÖLÜM
Yağmur'un getirdiği kudretli gece, bir katilin kollarında ziyan oldu.
Her bir hücrem, her bir noktam, her bir köşem. Ben. İyi değildim. Kötü de değildim. Nasıldım, ben de bilmiyordum. Ne hâldeyim, bilmiyordum. Nerede olduğumu ve zaman kavramını da yitirmiştim. Kanım donmuştu, deli gibi korkuyordum ama hareket edemiyordum. Kaçabilirdim, değil mi? Neden bunu yapamıyordum? Neden kımıldamıyordum?
Tek bir şeye odaklanmıştım. Koyu renk gözler. O da bana odaklanmıştı. Ben hareket edemiyordum. Ama o neden bakıyordu? Bu kadar dikkatli?
Bakışları içime işliyor, oradaki tehlikeli bir duyguyu uyandırıyordu; korku. Korkuyordum! Allah'ım, çok korkuyordum! Rahatsız oldum, bu histen de, kendimden de, bulunduğum ortamdan da, karşımdaki katilden de... Gözlerimi zorlukla ondan çekerek, hemen arkasındaki ölü bedene çevirdim. Genç kızdan damlayan her bir kan, ruhundan bir parça taşıyarak vücudunu terk ediyordu.
Ama tuhaf bir şekilde cesetten rahatsız olmadım. Her şeyden ve herkesten rahatsızdım ama cesetten rahatsız değildim. Bu normal değildi. Bir katilin bakışlarından rahatsız oluyordum ama cesetten rahatsızlık duymuyordum.
Gözlerim istemsizce tekrar Kızıl Maske'ye kaydı. Düz beyaz maskesine kan kırmızısı rengindeki ışık vuruyordu. Üzerinde kan sıçramış beyaz bir kapşonlu vardı. Gözleri karanlıktı ama bana baktığını çok iyi hissediyorum.
Kendisine Kızıl Maske diyordu ama maskesinin rengi beyazdı.
Bakışlarım çevreme geçti. Etrafıma baktığımda afalladım. Çevrem neredeyse boştu. Herkes kapılara ve camlara yüklenmişti ama hepsi kilitliydi.
Sonra peş peşe çığlıklar silsilesi.
Teker teker ölmeye başladılar.
İrkildim, verebildiğim tek tepki buydu.
Her odadan bir adam çıktı. Hepsinde düz siyah maske ve siyah kapşonlu vardı. Tanımadığım çocuğun birinin kalbine bir bıçak sapladı. Çocuğun nefesi kesilirken gözleri büyüdü ve yere yığıldı. Hiçbir şey hissetmedim. Öylece baktım. Ama bu, sadece dışarıdan görünüşümdü. İçime gelip baktığınızda korkudan ölmek üzereydim. Belki tam şu an bir kalp krizi geçirirdim ve bu katilin elinden kurtulurdum? Umarım öyle olurdu.
Derinlerimdeki korku, yine derinlerimdeki bir hücrede hapisti. Vardı, ama dışarı çıkamıyordu.
Kahverengi saçlara sahip, esmer bir kız yanımdaki boşluğa koşarak geldi. Gözleri kıpkırmızı ve ıslaktı. Bir anda tam kafasına devasa avize düştüğünde irkilerek kenara kaçtım. Şaşkınlıkla bir tavana, bir de az önce ayakta durup ağlayan, şimdi ise kafasından kanlar süzülerek cansızca yerde yatan kıza baktım. Bu kız Seçil'in nefret ettiği kızdı. Asena.
Farklı cinayet yöntemleriyle çoğu genç teker teker ölerek yere yığıldı. Yutkundum. Sıra bana ne zaman gelecekti? Bir an önce gelseydi de bu işkence bitseydi.
Bir cesaret, dönüp Kızıl Maske'ye baktım. Hâlâ bana bakıyordu. Ve bu koca evde bana bakan tek kişi de oydu. Onda farklı bir şey vardı. Farklı bir aura. Öyle bir şeydi ki, kendisine kitliyordu insanı. Kaçmam gerekirken kendimi yine ve yine ona bakarken buluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURUN NEFESİ : ZUHÛR (I)
Teen FictionFısıltı. Her gece rüyalarımda kulaklarımı çınlatan sonsuz bir fısıltı gibiydi onun sesi. Damarlarımda uçsuz bucaksız süzülerek akan kanı durdurabilecek tek güç gibiydi nefesi. Şah damarımdan. Savcı olma hayaliyle ikinci kez üniversite sınavına hazır...