Balmorhea - The Winter
13. BÖLÜM
Abim Furkan Arslan ile göz göze geldik.
Büyük bir şaşkınlık içerisindeydim. Onu ve arkasındaki iki ekiplik polis takviyesini görünce daha da afalladım. Nasıl olmuştu da beni burada bulmuşlardı?
Pot kırmamak için abimin yanına koştum ve sarıldım. Anında o da bana sarıldığında bu hissi deli gibi özlediğimi fark etmek yüreğimi burkmuştu. Furkan'ı seviyordum. Eğer bundan sonraki geleceğim karanlığa gömülü olmasa, onunla iletişimimi asla kesmezdim. Ailemle görüşmezdim, sadece onunla görüşürdüm. Ama bu, benim durumumdaki birisi için oldukça kalp kırıcı bir hayaldi. Çünkü sadece hayal olarak kalacaktı.
Onunla görüşürken rahatlıkla suç işleyemezdim. Her şeyi adeta bir faleze sürüklerdim ve sonu boşluk olurdu, sonu ölüm olurdu.
"Eda! İyi misin?!" Eda... İsmimi hatırlıyordu en azından. Burukça güldüm kendi kendime. Sarıkız deyişini ve inek geyikleri yapışını bile özlemiştim. "İyiyim. Şey..." Şu an bunu söylemeye çekinmiştim. Tanımadığım insanlar vardı, baş başa değildik. "Bir kez Sarıkız desene." Gülmeye başladı ve tekrar sımsıkı sarıldı. "Ah be, Sarıkız. Çanını niye bıraktın evde? Bulamadık seni bir türlü." Şakasına yumruğumla sırtına vurduğumda saçımı çekti. Sonra anlık unuttuğu gerçekliği yeni hatırlamış olmalıydı ki geri çekildi ciddiyetle.
"Senin ne işin vardı orada?" Buyur buradan yak. Ama belki de dışarda oluşum iyi olmuştu. Evde olsaydım daha kötü olabilirdi. Kim kaçırdığı kıza el bebek gül bebek bakardı ki?
"Kaçtım!" Dedim tereddüt etmeden. "Arka kapıdan. Abi her an fark edebilirler, lütfen gidelim." Demiştim ki bileğimden tuttu. "Gideceğiz, ama birazdan. Cemal!" Cemal. Cemal benden gözlerini ayırmadan geldiğinde abim ona döndü. "Eda sana emanet. Sinek dahi yaklaşmayacak. Araca binin siz. Murat! Siz de benimle geliyorsunuz." Abim ve polis memurları eve ilerlerken kaşlarım çatıldı. Araf ve dayım bundan haberdar mıydı? Bağırarak abime seslensem çok mu dikkat çekerdim? Tabiki çekerdim.
"Eda Hanım?" Cemal'e baktım. Söyleyecek şeylerim vardı ama yalnız değildik. Lanet olsun.
Oyunculuk yeteneğimi sürdürerek madur ifadesiyle arabaya bindiğimde Cemal de yanıma bindi. Arabada sadece ikimiz vardık. "Furkan kendi telsizini yanına aldı. Araçtakileri de o fark etmeden kapattım. Bizi kimse duyamaz yani." Dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı. Memnuniyetle başımı salladım, "Güzel. Şimdi burnumuzu bu boktan nasıl çıkartacağız?" Sesli bir iç çekti. "Kızıl Maske'yi ve Asaf Bey'i dert etme. Onlara daha 1-2 saat önceden haber vermiştim. Onlar şu an evde değil ve hiçbir kanıt da yok." Camdan dışarı baktı. Baktığı yöne ben de baktım. Gelen giden kimse yoktu.
Evde değil miydi? Daha az önce camdan beni izliyordu?
Üstelik... 1-2 saat önceden haberleri vardı ve bana hiçbir şey söylemediler mi? Dışarı çıkmama bile engel olmadılar. Resmen satılmıştım.
İçimde büyüyen hisse engel olamadım. İhanete uğramışlık ve öfke... Ve kırgınlık. Ama öfke hepsinden galip geliyordu. Gözlerimi kapatıp derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım yoksa bu evi hepsinin başına yıkabilirdim.
Elim kola uzandı ve kendime çekerek kapıyı açtım. Arabadan indiğimde dolaşarak eve doğru gittim. Polisler bana engel olacaklarken tam o sırada abim çıktı evden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURUN NEFESİ : ZUHÛR (I)
Teen FictionFısıltı. Her gece rüyalarımda kulaklarımı çınlatan sonsuz bir fısıltı gibiydi onun sesi. Damarlarımda uçsuz bucaksız süzülerek akan kanı durdurabilecek tek güç gibiydi nefesi. Şah damarımdan. Savcı olma hayaliyle ikinci kez üniversite sınavına hazır...