•Giriş•

1K 13 11
                                    

Çoğunlukla insanların gözlerinde bir perde olur ve görmek istediklerini görürler. Karşıdaki kişiye veya herhangi bir şeye önyargıyla yaklaşır ve o kişiye kendi kafasında bir yer verir. Bu düşünce yüzünden, diğer kişi tamamen saydam bile olsa onu göremez.

İşte tam bu sebepten dolayı, insanların gözünde kötü bir yer edinmiştim. Beni sevmiyorlardı... Onları beni sevmeleri için zorlayamaz, onlara kızamazdım. Kendi anne ve babamın bile beni sevdiğinden şüpheliydim. Hatta kendimi sevdiğimi bile sanmıyordum. Hem sevgi ne demekti ki?

Öğrencilerin ayaklanıp çıkışa doğru yürüdüklerini gördüm. Profesörün verdiği konferans bitmişti demek ki, yine düşüncelere daldığım için odaklanamamıştım. Bu son senemdi ve kalırsam babamın dilinden kurtulacağımı sanmıyordum.

Ailem, her zaman olduğu gibi, beni baskı altında tutarak bu bölümü zorla seçtirmişlerdi. Benim düşüncelerimi önemsemiyorlardı, ne istediğim umurlarında bile değildi.

Defterimi ve kalemimi çantama koydum, güya profesörü dinlerken not tutacaktım ama sayfa tertemizdi. Fermuarı çekip sırtıma attım çantayı.

Ekonomi okuyordum ve son sınıftım. Babam zorla bu bölümü seçtirmişti. Nedeni tabii ki belliydi, kendi şirketinin CEO'su olmamı istiyordu. Eğer benim isteklerim doğrultusunda devam etseydim daha çok sanata yönelmek isterdim. Buna izin vermeyeceklerini bildiğim hâlde aptalca davranmış ve onlara bunu açıklamıştım, fakat elimde sadece annemin alaycı bakışları ve babamın sert tavrı vardı. Bu benim gururumu ne kadar kırsa da her zaman olduğu gibi onlara itaat etmek durumunda kalmıştım.

Bir de bu yetmezmiş gibi birlikte büyüdüğümüz ve aile dostumuz olan Emir ile zorla nişanlandırmışlardı beni. Onu abim gibi görüyordum ve sevebileceğimi sanmıyordum. Bu duruma ne kadar karşı çıkmak istesem de, babam her zamanki tehditlerini savurmuştu bana. Onlara karşı çıkacak olursam beni süründüreceğini, söylüyordu. Zaten şu anki halimle de sürünmüyor muydum?

Babam çok zengin bir iş adamıydı, annem ise babamın karısı olarak sürekli davetlere katılır ve organizasyon düzenlerdi. İkisi karakter olarak birbirlerinin aynısıydı neredeyse. Benden 4 yaş küçük erkek bir kardeşim vardı. Henüz lise sona gidiyordu, bana yaptıkları gibi babamla annemin ona da baskı uygulamaya çalıştıklarını gördüyordum fakat buna engel olmaya çalışıyordum. Onun benim gibi yaşamasına kesinlikle izin veremezdim.

Her zamanki gibi dik duruşumla okuldan çıktım. İnsanların bana bakarak fısıldaştıklarını duyuyordum, yine de aldırış etmedim, buna alışmıştım artık. 

Kapıda bekleyen, babamın bana zorla dayattığı koruma, arabanın kapısını açmış beni bekliyordu. Her zaman düz tuttuğum surat ifademle yanına ulaştım. Bugün onunla gitmeyecektim. "Demir Bey, benim bugün işim var. Siz gidebilirsiniz."

Çatık kaşları ardından bana baktı, onun çok sert ve işinde iyi bir koruma olduğunu biliyordum. "Babanızın bundan haberi var mı?" diye sordu. Sesi fazlasıyla sert çıkıyordu her zamanki gibi.

Onun gibi kaşlarımı çattım. "Arkadaşımla buluşmak için ondan izin alacak değilim!" dedim net bir sesle.

"Yine de haber vermeniz gerekiyor." Cebinden telefonu çıkardı. Babamı arayacağını anladım ve gözlerimi devirdim. Bu adam şaka mı yapıyordu? "Selim Bey, kızınız arkadaşıyla buluşacağını ve benim gitmemi istedi. Bilginiz var mı?" Resmen küçük bir çocukmuşum gibi davranıyorlardı. Sıkıntıyla iç geçirdim ve arabaya yaslandım. En azından onlar konuşurken etrafımı inceleyebilirdim.

Okul bahçesinde oturanları izlemeye başladım. Mutlu ve özgür gözüküyorlardı gözüme, benim olmadığım kadar mutlu ve özgürlerdi...

Birkaç dakika sonra Demir Bey telefonu kapatıp yanıma geldi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. İşini yapıyordu, evet, fakat bu ondan nefret etmemem için yeterli bir sebep değildi.

"Babanız izin verdi, eve geç gitmemeniz gerektiğini de iletmemi istedi." Gözlerimi kıstım ve 'ciddi misin sen?' dercesine baktım ona. Aramızdaki soğuk bakışma birkaç saniye boyunca devam etti ve sonunda o gözlerini çekip arabaya bindi. Yaslandığım yerden çekilip gidişini izledim. Hayatımı zindan ediyorlardı.

Bileğimi kaldırıp saate baktım, eğer hızlı olamazsam yetişemeyecektim ve Arzu o zaman beni diğer tarafa göç ettirebilirdi.

Arzu benim liseden beri en yakın arkadaşımdı. Bu dünyada en değer verdiğim insanların başında geliyordu. Deli dolu, eğlenceli, anlayışlı ve enerji veren bir yapısı vardı. Onun yanında mutlu olabiliyordum.

Benim aksime o, bu hayatta her zaman hayallerini gerçekleştirmek için çırpındı. Dansa aşırı düşkündü ve sonunda istediği oldu. Sahnelerde yer alarak dans etmeye başladı. İnsanların onu hayranlıkla izlemesi beni her zaman gururlandırıyordu.

Adımlarımı hızlandırdım. Hava hafifçe serindi. Üzerimdeki kot ceketi ilikledim ve ellerimi sıcak ceplerine soktum. Her zaman buluştuğumuz kafeye gidiyordum.

Yaklaşık 20 dakika sonra kafe gözükmüştü. Tam kapısının önünde beni bekleyen Arzu'yu görünce gülümsedim. Simsiyah saçlarının bir tutamı daima boyalı olurdu. Bu seferki renginin mavi olduğunu  görünce gülerek kafamı salladım.

Kafeye iyice yaklaşınca caddenin tam karşısında olan Arzu beni gördü, gülümseyip el salladı. Ben de ona el sallayıp caddenin karşısına geçmek için hareketlendim.

Tam o sırada büyük bir gürültü koptu ve bedenime acı dolu sızı yayıldığını hissettim. Başım yere hızla çakıldı. Arzu'nun dehşet dolu çığlıklarını duydum. Gözlerim yavaşça kapanırken son gördüğüm siyah erkek ayakkabılarıydı...

Bölüm sonu...

Diğer hikâyelerimden tamamen bağımsız bir kurgu ile sizinleyim. Aklımda güzel şeyler var, umarım uygulayabilirim.

Umarım beğenmişsinizdir ilk bölümü, şimdilik hoşça kalın❤

Karanlığıma SığındımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin