"Hadi ama giysene şu elbiseyi Aşkım!" diye yalvarırcasına konuştu Arzu elindeki elbiseyle.
Bıkkınca ona baktım. "Gitmek istemiyorum Arzu. Lütfen rahat bırak, henüz tam iyileşemedim bile." dedim vücudumu göstererek. Arzu beni dinlemeyerek ısrarcı tavrıyla kolumdan çekiştirdi ve makyaj masasının önüne oturttu. Suratında itiraz istemeyen ifadesiyle yüzüme makyaj yaparken, pes ederek derin bir nefes verdim. Gülümseyerek memnun ifadesiyle göz kırptı.
Kazadan itibaren yaklaşık 2 hafta geçmişti. Alnımdaki dikişler kendiliğinden düşmüştü. Bu süre boyunca evden çıkmamış ve dinlenmiştim. En sonunda Arzu bu halime dayanamamış, gelip beni zorla bara götürmek istediğini söylemişti. Onun inatçı hâline daha fazla dayanamamıştım tabii, 1 saattir dil döküyordu.
"Afet teyzeden izin aldım merak etme." dedi gözüme eyeliner çekerken. Dilinin ucu dudaklarının üzerinde geziyordu, işine odaklı haldeydi.
"Acıdılar herhalde bu halime." dedim dalgayla gülerek.
"Demesene kızım öyle! Ne kadar ayıp." Gözlerini kınarcasına kısıp 'cık cık' sesi çıkardı. Sonra aklına gelen şeyle kaşları çatıldı. "Yolda Buse'yi de alacağız." dedi burun kıvırarak. O sırada kapatıcıyla vücudumdaki morlukları hallediyordu.
Buse de bizim liseden arkadaşımızdı. Ben her ne kadar Buse ile iyi anlaşsam da Arzu için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Buse çok saf, duygularını uç noktalarda yaşayan ve bunu biraz(!) abartan biriydi. Arzu onun bu hallerine deli oluyordu.
"Hangi dağda kurt öldü acaba." diye mırıldandım alayla.
Arzu makyaj masasının çekmecesinden aldığı şarap kırmızısı rengindeki mat ruju, dudağıma sürdü büyük bir dikkatle. "Sana iyilik edende kabahat zaten. Sen seviyorsun diye çağırdım, başka ne için olacak?!" Suratında memnuniyetsizlik vardı. Dudağımdaki ruju iyice yedirmek amacıyla birbirine değdirdim.
"Tamam, hadi bittiyse çık da üzerimi değiştireyim." dedim, ayağı kalkıp yanağına bir öpücük de kondurmuştum.
"Çok kabasın ama öpücüğün şimdilik susmamı sağlayacak." Odadan çıkarken arkasından baktım. Farketmemiştim geldiğinde ama çok güzel gözüküyordu.
Üzerine gece mavisi kadife bir elbise giymişti ve aynı renkle gözlerine makyaj yapmıştı, kalın dudaklarına ise benimkinin bir açık tonu olan mat kırmızı ruj sürmüştü, siyah saçları her zamanki gibi düzdü, saçlarının bir tutamı elbisesine uyum sağlar hâlde maviydi ve ayaklarındaki yine koyu mavi ince topuklu ayakkabılarıyla gerçekten de manken gibi duruyordu. O kesinlikle esmer güzeliydi.
Üzerimdeki geceliği çıkarıp kenara bıraktım. Arzu'nun seçtiği kadife siyah ve üzerinde desenler olan elbiseyi dikkatlice giydim, vücudumda hala morluklar vardı ve acıyordu. Aynanın karşısına geçip dolaptan aldığım siyah bilekten bağlamalı topuklu ayakkabıyı giydim.
Ayağı kalktım, birkaç adım atarak kendimi alıştırmaya çalıştım. Topuklu ayakkabıdan nefret ederdim ama sürekli giymek durumunda kalıyordum. Aynanın karşısına geçip simsiyah düz ve uçlarına doğru hafif bukleler olan saçlarımı düzelttim. Sanırım hazırdım.
Aşağıya indiğimde Arzu girişteki kadife koltuğa oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Topuklularımdan çıkan tok sesi duyunca kafasını kaldırdı ve beni baştan aşağı süzdü, kafasını memnun ifadesiyle sallarken ayağı kalkmıştı.
Telefonumu havaya kaldırıp sallarken "Umarım çanta almışsındır." dedim. Çanta kullanmaktan pek haz almıyordum açıkçası.
"Arzu her zaman tedariklidir." dedi elindeki çantayı benim gibi sallarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığıma Sığındım
Aktuelle LiteraturSimsiyah gözlerinin karanlık girdabına çekmişti beni. Oradan nasıl çıkacaktım, çıkmak istiyor muydum, bilmiyordum. Bildiğim ve bilmekten nefret ettiğim tek şey vardı: Ben, bir yabancıya, o bilmeden vermiştim kalbimi... Dikkat!! Bu hikâyede yetişkin...